31 Aralık 2019 Salı
Pakraduniler kim ? Pakraduni ne demek?
Pakraduniler kim ? Pakraduni ne demek?
Pakraduniler Türkiye’de bulunduğu iddia edilen gizemli örgüt. Pakradunilere kripto Yahudiler de denebilir mi? Pakraduni nedir? Kimlere Pakraduni denir? Ermeniler’i yöneten Yahudiler Pakraduni midir? Paradunui Hanedanı nedir? Osmanlıda Pakrudiniler ve günümüzdeki uzantıları nelerdir? gibi birçok sorunun cevabı bu haber dosyasın da cevaplandı. (M.Ş.Eygi’nin ve Debbağyan’ın hezeyanları birleşince günümüzde Pakraduni aramak normal olur)
“Pakraduni”ler sorusunun kısaca anlatımı, dıştan Müslüman görünen, bir alttaki ikinci kimlikleri ise Kripto Ermenilik olan en alttaki gerçek kimlikleri de Yahudilik olan topluluk demektir. Peki bu “Pakraduni”ler nereden çıkmıştır nasıl yayılmışlardır ve kripto “Pakraduni”ler kimlerdir?
Türkiye’de bulunduğu iddia edilen gizemli örgüt Pakraduniler kimlerdir? Pakraduni nedir? Kimlere Pakraduni denir? Ermeniler’i yöneten Yahudiler Pakraduni midir? Paradunui Hanedanı nedir? Osmanlıda Pakrudiniler ve günümüzdeki uzantıları nelerdir? gibi birçok sorunun cevabı bu haber dosyasın da cevaplandı.
Ermeniler’i yöneten Yahudiler
Asırlarca Ermeni toplumunu yöneten Yahudi asıllı ‘Pakraduniler’in hikâyesi günışığına çıkıyor…Selanikli Sabetaycılar, İspanyol Maranolar ve İranlı Meşhedilerden sonra Ermeniler içinde de Yahudi orijinli bir unsurun 2 bin 700 yıldır varlığını sürdürdüğü ortaya çıktı. Pakraduniler (Bagratuni/Bagratids) adı verilen ve asırlarca Ermeni toplumunu yöneten cemaatin hikâyesi M.Ö 730 yılında başlıyor ve günümüze kadar uzanıyor. İddianın sahibi, araştırmacı-yazar Levon Panos Dabağyan. Yahudi asıllı Pakradunilerin M.S. 1045 yılına kadar Ermenileri “acımasızca” yönettiğini ifade ederken, iddialarına dayanak olarak dünyaca ünlü Yahudi tarihçilerinden Prof. Dr. Abraham Galante’yi gösteriyor. Galante, “Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı” adlı kitabında, “Pakraduniler, varlıklarını Juda İmparatorluğu’nun sonlarından (M.Ö. 7. yüzyıl), 20’nci yüzyıla dek sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir.” diyor.
Bizans’ın krallıklarına son verdiği Pakraduniler, Selçukluların hakimiyetine girdikten sonra yüzyılımıza kadar hayatiyetini cemaat içinde devam ettiriyor.
Pakraduniler Türkiye’de bulunduğu iddia edilen gizemli örgüt. Pakradunilere kripto Yahudiler de denebilir mi? Pakraduni nedir? Kimlere Pakraduni denir? Ermeniler’i yöneten Yahudiler Pakraduni midir? Paradunui Hanedanı nedir? Osmanlıda Pakrudiniler ve günümüzdeki uzantıları nelerdir? gibi birçok sorunun cevabı bu haber dosyasın da cevaplandı. (M.Ş.Eygi’nin ve Debbağyan’ın hezeyanları birleşince günümüzde Pakraduni aramak normal olur)
“Pakraduni”ler sorusunun kısaca anlatımı, dıştan Müslüman görünen, bir alttaki ikinci kimlikleri ise Kripto Ermenilik olan en alttaki gerçek kimlikleri de Yahudilik olan topluluk demektir. Peki bu “Pakraduni”ler nereden çıkmıştır nasıl yayılmışlardır ve kripto “Pakraduni”ler kimlerdir?
Türkiye’de bulunduğu iddia edilen gizemli örgüt Pakraduniler kimlerdir? Pakraduni nedir? Kimlere Pakraduni denir? Ermeniler’i yöneten Yahudiler Pakraduni midir? Paradunui Hanedanı nedir? Osmanlıda Pakrudiniler ve günümüzdeki uzantıları nelerdir? gibi birçok sorunun cevabı bu haber dosyasın da cevaplandı.
Ermeniler’i yöneten Yahudiler
Asırlarca Ermeni toplumunu yöneten Yahudi asıllı ‘Pakraduniler’in hikâyesi günışığına çıkıyor…Selanikli Sabetaycılar, İspanyol Maranolar ve İranlı Meşhedilerden sonra Ermeniler içinde de Yahudi orijinli bir unsurun 2 bin 700 yıldır varlığını sürdürdüğü ortaya çıktı. Pakraduniler (Bagratuni/Bagratids) adı verilen ve asırlarca Ermeni toplumunu yöneten cemaatin hikâyesi M.Ö 730 yılında başlıyor ve günümüze kadar uzanıyor. İddianın sahibi, araştırmacı-yazar Levon Panos Dabağyan. Yahudi asıllı Pakradunilerin M.S. 1045 yılına kadar Ermenileri “acımasızca” yönettiğini ifade ederken, iddialarına dayanak olarak dünyaca ünlü Yahudi tarihçilerinden Prof. Dr. Abraham Galante’yi gösteriyor. Galante, “Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı” adlı kitabında, “Pakraduniler, varlıklarını Juda İmparatorluğu’nun sonlarından (M.Ö. 7. yüzyıl), 20’nci yüzyıla dek sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir.” diyor.
Bizans’ın krallıklarına son verdiği Pakraduniler, Selçukluların hakimiyetine girdikten sonra yüzyılımıza kadar hayatiyetini cemaat içinde devam ettiriyor.
Hikâye milattan önce 730 yılında başlıyor. O tarihte, Ermeni Kralı Sannasar, Filistin’e yaptığı seferde İsrail Kralı Osee’yi öldürerek, 10 Yahudi kabilesini esir alır. Sonra onları Fırat’ın ötesine, Güney Ermenistan’a yerleştirir. M.Ö. 700’lerde, bu kez Babil Kralı Nabukadnezar, Mısır Kralı Necho ile Kudüs Kralı Yoachim’e karşı bir sefer açar. Söz konusu sefere, Doğu Ermenistan Kralı Hıraçya da büyük bir ordu ile katılır. Hıraçya’nın bu savaşta gösterdiği olağanüstü başarı, Nabukadnezar’ı fazlasıyla memnun eder ve esir aldığı 10 bin Yahudi’nin yarısını Kral Hıraçya’ya hediye eder. Bu esirler arasında İsrailoğulları’nın önemli şahsiyetlerinden Prens Şampat (Smbat/Shampat) da vardır. Şampat, kısa zamanda Hıraçya’nın takdirlerine mazhar olur. Devlet hizmetine alınıp, önemli mevkilere yükselir.
ESİRLİKTEN SOYLULUĞA
M.Ö. l5O’lerde soyunun Hz. Davud’a (as) dayandığını iddia eden ve adı “Pakarad Şampa” olan bir Yahudi, zamanın Ermenistan Kralı Vağarşak’a başvurarak saray hizmetine girebilme talebinde bulunur. Dikkat çekme ve kendini sevdirme açısından Prens Şampat’ı dahi gölgede bıraktığı kaydedilen Pakarad Şampa, Kral Vağarşak’ın en yakın bendeleri mevkiine erişir. Sonunda şaşırtıcı bir şekilde, Ermeni Kralları’na taç giydirme imtiyazı ile 10 bin süvariye komuta etme hakkını elde eder. M.Ö. 90-36’larda Ermeni krallarına Dikran II. (Büyük Dikran) İsrailoğullarına yönelik yeni bir sefer düzenler.
26 YÜZYILDIR YAHUDİLİKLERİ DEVAM EDİYOR
“Kripto Yahudilik”konusunda uzman olan Türkiyeli Yahudi Prof. Abraham Galante, “Les Pacradounis ou Une Secte Armeno-Juive/ Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı / Baskı: 1933, Fransızca İst.” adlı eserinde bu konuda hayli enteresan bilgiler veriyor: “Pakraduniler varlıklarını Juda İmparatorluğu’nun sonlarından (M.Ö. 7. yüzyıl), 20’inci yüzyıla kadar sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir. Eğin’de, ‘Erzurum-Sivas arasında’, Marmara Denizi’nin Avrupa yakasında ve İstanbul Hasköy’de yaşamış oldukları bilinen Pakraduniler, 26 yüzyıldır Yahudi yönlerini sürdürmekte gösterdikleri kararlılık nedeniyle Portekizli Marano’lar, Selanikli Dönmeler ve İranlı Meşhediler gibi Yahudi kökenli topluluklar arasında sayılabilirler.”
Dabağyan, Pakradunilerin kullandığıisimlerin Ermenilerden farklı olabildiğini söyleyerek; Ermeni tarihçi Gatoğigos Ğorenazi’den şu nakilde bulunuyor: “Simpat adını, ‘Pakraduniler’ oğullarına verirler. Bu isim İbranice’den geliyor ve aslı ‘Şampat’tır. Ermeniler arasında asırlarca pek revaç görmüş olan ‘Pakrat, Simpat, Aşot, Kakik, İsrael, Tavit’ gibi isimlerin Ermeni menşe’li olmadığı bariz şekilde meydana çıkmaktadır.”
Dabağyan, Bizanslı tarihçi Pavstos’un, 3. Asır’da bölgede iskan edilmiş ve kısmen Hıristiyan olmuş Yahudilerin miktarını 400 bin olarak verdiğini de kaydediyor.
NASSİ: DOMUZ ETİ YEMEZLER
Sabetaycılık, Ladino ve Kripto Yahudi cemaatleri konusunda uzman isimlerden araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi, Pakradunilerin 20. yüzyılın ilk yarısına kadar özel gelenekleriyle Sivas/Divriği ile Erzincan/Eğin (Yeni adı Kemaliye) arasındaki bölgede varlıklarını sürdürdüklerini belirtiyor. Nassi’ye göre cemaatin yayılımı, Arapkir, Kapadokya ve Kilikya/Çukurova’ya kadar uzanıyor.
Nassi, Pakraduni soyundan gelenlerin fiziki görünüşlerinin Ermenilerden farklı olduğunu, kafa yapısı olarak Yahudiler gibi Dolikosefal olduklarını kaydediyor. Bir Yahudi-Ermeni’nin evinde vefat gerçekleştiğinde, evin içini tamamen değiştirdiklerini, evde asla su kullanmadıklarını, çünkü ölüm meleğinin kılıcındaki kanı bu suyla temizlediğine inandıklarını belirtiyor. 7 gün iş yapmayıp Yahudilerde olduğu gibi yas tuttuklarını da kaydediyor. Nassi, Pakradunilerin asla domuz eti yemediklerini, cumartesi günü çalışma yasağına uyduklarını, genelde cemaat içinden evlendiklerini ve soyadlarının da Yahudi kökenlerini anlatacak şekilde olduğunu ifade ediyor. Bunun da Ermeniler arasında “Yahudiliğin bir uzantısı” olarak değerlendirildiğini söylüyor. Nassi, Pakradunilerin, ticaret ve finans alanında çok becerikli olduklarını kaydederken, benzer bir grubun da geleneklerini koruyarak 19’uncu yüzyıla kadar Gürcistan’da Gürcüler içinde hayatiyetini devam ettirdiğini ifade ediyor.
RAFIZÎ ERMENİLER KİM?
Fransız Mareşali Horace Sebastiani, Türkiye Ermenileriyle ilgili 1814 tarihli raporunda Ermenileri normal Ermeniler ve “Rafiziyyun/Rafiziler” olarak ikiye ayırır. Dabağyan “Osmanlı İmparatorluğunda Şer Akımlar” kitabında bu raporu değerlendirirken, Fransızların Türkiye’deki etnik yapıya daha 1800’lü yılların başında bile ne kadar hâkim olduklarının anlaşıldığını ifade ederek şöyle tepki veriyor:
“Selçuklular devrinde, Alparslan’ın saflarına geçerek, Bizans’a karşı savaşan ve sonradan İslam dinini kabul eden Ermenilerin büyük bir kısmı, bilâhere ‘Alevi Mezhebi’ne geçmiş ve öyle kalmışlardır. (…) Demek ki, Mareşal Horace Sebastiani, Fransa’nın Türkiye üzerinde taşıdığı gizli emellerin tahakkuk sahasına aktarılacağı zaman, Osmanlı topraklarında yaşayan bilumum unsurlardan istifade edebilmek için Anadolu topraklarında yaşayanları da iyiden iyiye tetkik etmiş veya ettirmiş!”
Ermeni asıllı Türk vatandaşı yazar Torkom İstepanyan ise Pakradunilerle ilgili şu değerlendirmede bulunuyor: “Türk-Ermeni kardeşliğinin başlangıcı 11’inci yüzyıl ortalarına dayanır. 1064’te Pakraduni Ermeni Krallığına Bizanslılar tarafından son verilince, Bizans zulmüne dayanamayan Ermeniler Türklerin himayesine sığındılar. Bu devre onlar için huzur oldu. Vatanlarına sımsıkı bağlandılar. Türkler tarafından bunlardan’ bazılarına ‘Amiral’lik unvanı verildi. Böylece ilk Türk-Ermeni dostluğunun temeli atılmış oldu. Bu kardeşliğin en güzel kanıtı da bugün dünyanın dört bucağına serpilmiş olan Ermeni toplumunun günümüze dek varlığını sürdüren Türkçe kökenli soyadlarıdır. Örneğin, Romanya doğumlu olduğu halde dünya Ermenilerinin Ruhani Reisi Gatogigos Vazgen I’in soyadı ‘Balcıyan’dır.” (Sorun olan Ermeniler / Suat Akgül, Ali Güler, Türkar Yay. İst. 2003. s: 402)
“ERMENİ İSYANLARININ ARKASINDALAR!”
Yazar Levon Panos Dabağyan, Ermeni meselesinin can damarını teşkil eden “1. Zeytun İsyanı’nın” arkasında Fransa ve Vatikan’ın bulunduğunu, isyanın düzenleyicilerinin Pakraduniler olduğunu ileri sürüyor. Dabağyan, Zeytunluların kökeniyle ilgili olarak şöyle diyor: “Ani Beldesi’nin Bizanslılara geçmesinden ve Bizanslıların Ermeni katliamından sonra, Anadolu’nun muhtelif bölgelerine dağılan ‘Pakraduni Hanedanı’ mensupları Haçin ve Zeytun havalisine yerleşmişlerdi. Dolayısıyla (Fransa’nın gönderdiği Katolik Ermeni) maceracı Leon, Ermenileri isyana teşvik için gerçekten en münasip bölgeleri seçmiş demekti. Zira, Pakraduni Hanedanı, zaten birtakım entrikalara müsait ve gayri Ermeni bir unsur idi.”
Dabağyan 1862 ve 1895’te iki kez denenen isyanın Türkiye’ye sadık Gregoryan Ermenilerin destek vermemesi üzerine akámete uğradığını kaydediyor. Pakradunilerin de hâlâ var olduğunu belirtiyor: “Hâlâ varlar tabii; ama sayıları ne kadar, organizeler mi bilemem. Sanmıyorum. Ancak, bizde birine ‘Pakraduni!’ dedin mi, bu hakaret için kullanılırdı. Çocukken birine kızdığımızda, ‘Pakradunisin ulan sen!’ derdik. Onların ırklarından gelen bir zekâları, müztehzi bir bakışları, hesapçı, işini bilir bir yapıları vardır. Tarım ve zenaattan çok hep ticaretle, para/finans işleriyle uğraşmışlardır.”
Kim bu Pakraduniler ?
Çok şey yazıldı, çok tezler, senaryolar üretildi ama en önemli kelime hiç kullanılmadı. Pakraduniler… Pakraduniler… Pakraduniler…
Üç kimlikli, sır içinde sır, gizli mi gizli, görünmez bir grup.
Onların yanında Sabataycılar apaçık bir cemaattir.
Evet, son hadiselerin içindeki Pakraduniler kimlerdir? Ne yapmak istiyorlar?
Bu memlekette ikili oynayanlar olduğunu biliyoruz… Pakraduniler ise üçlü oynuyor.
Dıştan Müslüman görünüyorlar… Bir alttaki ikinci kimlikleri Kripto Ermenilik… En alttaki Yahudilik…
Bendeniz bir Pakradunilik uzmanı mıyım? Hayır, bu konuda çok az şey biliyorum. Hiç bilmeyenlerin yanında biraz bilmenin ayrıcalığına sahibim.
Bu konuda ne istiyorum: Kafası çalışan Müslümanların bu konuyu bilmesini istiyorum.
En azından Türkiyede Pakradunilerin olduğunun, bazılarının mühim nüfuz ve tesire sahip olduğunun, önemli roller oynadıklarının bilinmesi…
Pakradunilerin 2500 yıllık tarihi ve macerası hakkında yabancı dillerde yazılmış birkaç araştırma kitabı var. Doğu Anadoluda bağımsız devletler bile kurmuşlar.
Sonra izleri silinmiş… Dıştan Ermeni görünürken bir kısmı Kürt ve Müslüman kimliğine bürünmüş. Kürtlükleri, Müslümanlıkları samimî midir?
Pakradunilerin, asıl Ermenilere çok işler ettiklerini duydum. Aynı işleri şimdi Kürtlere, Müslümanlara etmesinler.
Bu konuları araştırmak tarihçilere düşer. Sadece tarihçilere değil, istihbaratçılara…
Bendeniz bir gazeteci olarak konuyu gündeme getirebilirim ancak.
Soru: Acaba şu anda hayatta ve sahnede olan Pakradunilerin bir listesini veremez misin?
Cevap: Bu soruyu cevaplandırmak beni aşar.
Türk Tarih Kurumu, Pakrudunilerin hiç olmazsa eski tarihini kitaplaştırmalıdır.
Belli başlı, ünlü, etkili, zengin, nüfuzlu Pakraduniler kimlerdir? Bazısını bilsem bile yazmam doğru olmaz.
Bildiğim bir şey varsa, Pakradunileri bilmeden, tanımadan bugünkü çalkantıların içyüzünün, mahiyetinin anlaşılamayacağıdır.
Yukarıdaki açıklamaların kaynağı: Mehmed Şevket Eygi, Pakradunilerin Rolü Nedir ?,
Milli Gazete, 25 Ocak 2014 Cumartesi
Yine Pakraduniler
Almanya’daki dostlarımdan Emir Kayyumoğlu Bey’den, Berlin Devlet Kütüphanesi’ndeki Pakrudunilerle ilgili kitapları incelemesini rica etmiştim. Birkaç not göndermek lütfunda bulundu. Onların birini aşağıda okuyacaksınız:
Yine Pakraduniler
Almanya’daki dostlarımdan Emir Kayyumoğlu Bey’den, Berlin Devlet Kütüphanesi’ndeki Pakrudunilerle ilgili kitapları incelemesini rica etmiştim. Birkaç not göndermek lütfunda bulundu. Onların birini aşağıda okuyacaksınız:
“Berlin Devlet Kütüphanesi’nde bulunan Pakrudunilerle ilgili kitapların bibliyografik künyelerini içeren bir dosya hazırlamaya çalıştım. Bulabildiğim eserlerin ekseriyeti Gürcü lisanındadır.
Yekûn olarak 22 eserin künyesi mevcut. Bu eserlerin kıymet ve fâidesini Gürcü dilini bilmediğim için takdir etmekten âcizim.
Lâkin aralarında 3 eseri içeren Ermenice bir kitap var ki, kütüphâne kataloğunda bu eserin Almanca’dan tercüme edildiği kayd edilmiş.
Eserin müellifi 1864 doğumlu Kafkasya tarihi, Ermeni lisanı, eski Türk kitâbeleri, Slav dilleri ve dinleri üzerinde çalışmaları bulunan Prof. Joseph Marquart nâmında bir Alman oryantalisttir. Katolik ilâhiyatı tahsilinden sonra Şarkiyat mezunu olmuş ve Şark Lisanları üzerinde derin uzmanlığa sahip olmuş. Bilhassa Ermenice ve Farsça üzerinde çalışmıştır. Neşrettiği eserlerden mühim bir mütehassıs olduğu âşikârdır.
Edebî Ermeniceyi pek iyi bildiğinden, bazı Ermeni aileleri, çocuklarını Ermeni lisan ve Edebiyatını öğrenmeleri için Marquart’in yanına, Berlin’e gönderirlermiş.
Bu zat, “Die Herkunft der Bagratiden” (Pakradunilerin Menşei), “Die Herkunft der georgischen Bagratiden” (Gürcü Pakradunilerin Menşei) ve “Die Geneologie der (armenischen) Bagratiden” (Pakradunilerin nesebi) nam risaleler/makaleler tahrir etmiş. Zikr ettiğim Ermenice eser bunların tercümelerinden ibârettir.
Joseph (Josef) Marquart’in kütübhânesinde vasatî 70 çeşit muhtelif şark lisan ve lehçelerinde eser mevcut imiş. Vefâtından sonra kütübhânesini ve evrâkını Vatikan satın almış. Neşrolunmamış eser ve makaleleri el’an Vatikan’da bulunuyormuş.
Pakradunilerin nesebi nam eseri “Caucasica” mecmuasında 1930 senesinde muhtemelen ikinci def’a neşr olunmuş. Daha evvel kitap olarak da intişar etmiş.
Bu eseri Alman Kütüphane kataloglarında henüz bulamadım. Yalnız Bern Üniversitesi kütübhânesi’nde bulunduğunu öğrendim.
“Die Herkunft der georgischen Bagratiden” nam 150 küsür sâhifelik eserini Prusya Krâliyet Akademisi’nin himmetiyle 1903 senesinde Leipzig’de yayınlanmış bir makale mecmuasında buldum.
Joseph Marquart’ın bu husustaki makalelerini ve istinsah edilmiş suretlerini toplamaya çalışacağım.
Ermenice nüshayı da temin etmeye gayret edeceğim. E. Kayyumoğlu”
Daha önce yazmıştım, 1933’te İstanbul’da Prof. Avram Galanti’nin Pakraduniler’le ilgili Fransızca küçük bir kitabı yayınlanmış, maalesef şu yirmi beş milyonluk mega şehrin kütüphanelerinde bu kitabın bir nüshasını bulmak mümkün değil.
Pakraduniler bugünkü Türkiye’nin çok önemli bilinmeyenlerindendir. Sabataycılar, Avdetiler, Selanik Dönmeleri az çok biliniyordu da Pakraduniler hemen hemen hiç bilinmiyor.
Pakraduniler’in önemi nereden geliyor. Onlar eskiden dıştan Ermeni görünen Yahudilermiş, şimdi Müslüman görünüyorlar. Rivayete göre Türkiye’nin kilit noktalarında birkaç Pakraduni varmış.
Mış diyorum, çünkü Türkiye’nin tarihçileri, ilim adamları bu konuyu araştırmamışlar, araştırmıyorlar
Pakradunilerin tarihi 2600 yıl öncesine gidiyor. Eski tarihleri o kadar önemli değil ama bugün şayet iddia edildiği gibi köşe başlarında, önemli noktalarda Pakraduni varsa, bunlar bilinmelidir.
Gizli cemaatler kendilerini araştıranlara hemen peşinen paranoyak damgasını vururlar. İki kimlikli gizli bir cemaati araştırmak niçin paranoya olsun?
Bilimsel metotlarla her konu incelenebilir, araştırılabilir.
Pakraduniler iki kimlikli değil, üç kimlikli bir gizli cemaat. Birinci gizli kimlikleri Yahudilik, ikinci gizli kimlikleri Ermenilik, üçüncü açık kimlikleri Müslümanlık.
Asr-ı Saadet’te Arabistan’da Yahudiler yaşıyordu. Bunlar Arap isimleri taşıyor, Arapça konuşuyor ama din olarak Museviliğe bağlıydılar. Peygamberimiz (Salât ve selam olsun ona) İslamiyet’i tebliğe başlayınca onu desteklemediler, düşmanlık yaptılar, müşriklerle birleştiler ve sonunda Arabistan’dan sürüldüler. Bunların bir kısmının bugün Türkiye hudutları içinde bulunan bir şehre göçtükleri iddia ediliyor.
İslam’dan önce Ermeniler tarafından esir alınıp, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya getirilen ve kısa zamanda Ermenilerin de üstüne çıkan
Yahudi-Ermeni camiasını daima göz önünde bulundurmak gerekir.
Türkiye’de devletin bir Tarih Turumu var. Çok büyük imkânlara sahip bu kurum niçin Pakraduniler hakkında mufassal, ilmî, tarihî bir kitap yayınlamamıştır?
Bendeniz bu konunun uzmanı değilim. Tek kimlikli Ermeniler’in Pakraduniler’i sevmediklerini duydum.
Sultan Abdülhamid zamanında patlak veren Ermeni isyanlarını bu Pakradunilerin çıkarttığı söyleniyor.
Emir Bey’in Almanya’dan gönderdiği kitap isimlerine göre Gürcistan’da da Pakraduniler varmış.
Türkiye’deki sayıları ne kadardır, hangi mevki ve makamlarda Pakraduni vardır? Bu soruları sormak, cevaplarını araştırmak herhalde ayıp ve suç değildir.
Denebilir ki, insanları dinî inançlarına ve gizli kimliklerine göre değerlendirmek doğru değildir.
Bendeniz bu kanaatte değilim. Bir insan hem Yahudi hem Müslüman… Hem Yahudi, hem Ermeni, hem Müslüman olamaz.
Ülkemizde yaşayan Musevi, Süryani, Gregoryen Ermeni, Katolik Ermeni ve başka gayrimüslim vatandaşlarımla alıp vereceğim yoktur. Lakin asıl kimliği Yahudi-Ermeni ama Müslüman postuna bürünmüş, işte bu normal değildir.
Pakradunilerin tek kimlikli Ermeniler’e çok işler ettiği söyleniyor. Sakın bize de onlara benzer işler etmesinler.
İslamî kesimde bir yığın üniversite var. Devlet kadar zengin vakıflar, cemaatler var. Kültür işlerine yatırım yapan holdingler, finans kurumları var. Bu müesseseler çok ciddi, çok kabiliyetli, çok haysiyetleri araştırıcıları vazifelendirsinler, Pakraduniliğin bilhassa bugünkü durumu hakkında ilmî eserler yazdırsınlar. Bu gibi araştırmalar destekle olur. Ehliyetli bir tarihçi bulunur, bu zat Ermenice öğrenir, İngilizceyi çok iyi bilir, Almanca da bilir. Önce Pakradunilikle ilgili bir bibliyografya ve kaynak çalışması yapar. Bu konuda şimdiye kadar ne gibi kitaplar yayınlanmış?.. Bununla da iş bitmez, yayınlanmamış kaynaklara, arşivlere inilmesi gerekir.
İşin başka bir tarafı daha var ki, benim cesaretim ona yetişmez. Bugünkü Türkiye’de güçlü, nüfuzlu, etkili, köşe başlarına geçmiş Pakraduni var mıdır, varsa kimlerdir? Bunların da tamamen ilmî metotlarla ve seviyeli bir üslupla araştırılması ve açıklanması gerekir.
Modern Türkiye’nin temel bilinmeyenleri üç beş değildir. Bu ülkenin en az on beş büyük bilinmeyeni vardır. Pakraduniler bunlardan biridir. Pakraduniliği ve Pakradunileri bilmeden bugünkü Türkiye’yi anlamak ve çözmek mümkün değildir.
Sabataycılar için de öyledir.
Otuz yıla yakın devam eden PKK terörü hakkında şimdiye kadar kitap, makale, rapor olarak çok şey yazıldı ama PKK’nın iç yüzü aydınlatılamadı. Pakradunileri, Kripto Yahudileri ve Kripto Hristiyanları bilmeden PKK anlaşılmaz ve çözülmez.
Yazık, çok yazık!.. Şu koskoca yetmiş beş milyonluk Türkiye yakın tarihinin realitelerini, ilmî ve tarihi açıdan inceleyemiyor.
Bir takım konvansiyonel mitler, yalanlar, efsaneler, düzmece tezler ve teoriler peşinde koşup duruyoruz…
1933’te İstanbul’da Profesör Abraham Galanté, Pakraduniler hakkında bir kitap bastırıyor ve şehrin hiçbir kütüphanesinde bir nüshası bile yok.
Yukarıdaki açıklamamarın kaynağı:
Mehmed Şevket Eygi, Yine Pakraduniler, Milli Gazete, 27 Ocak 2013 Pazar
Dipnotlar
1-) Mehmed Şevket Eygi, Pakradunilerin Rolü Nedir ?, Milli Gazete, 25 Ocak 2014 Cumartesi
2-) Mehmed Şevket Eygi, Yine Pakraduniler, Milli Gazete, 27 Ocak 2013 Pazar
1-) Mehmed Şevket Eygi, Pakradunilerin Rolü Nedir ?, Milli Gazete, 25 Ocak 2014 Cumartesi
2-) Mehmed Şevket Eygi, Yine Pakraduniler, Milli Gazete, 27 Ocak 2013 Pazar
27 Aralık 2019 Cuma
23 Aralık 2019 Pazartesi
22 Aralık 2019 Pazar
BÜYÜK İKRAMİYE KAZANDI HERŞEYİNİ KAYBETTİ
BÜYÜK İKRAMİYE KAZANDI HERŞEYİNİ KAYBETTİ
Samsun’da 1993 yılında Milli Piyango’dan büyük ikramiye kazanmasının ardından şanssızlıkların yakasını bırakmadığı Süleyman Orhan, daha önceden alın teriyle kazandığı birikimini ve iş yerlerini de kaybetti. Orhan bu sene piyango bileti alanlara ise "Tavsiyem, kimse umutlarını piyango biletine bağlamasın” dedi.
Samsun’da yaşayan Süleyman Orhan, 1993 yılında büyük ikramiye denk bir ara ikramiye kazandı. Süleyman Orhan’ın hayatı ikramiyeyi kazandıktan sonra diğer büyük ikramiye kazananlarla aynı oldu.
Orhan, ikramiyeden kazandığı parayla Türkiye'nin ilk yerel televizyonunu kurdu. Orhan, ikramiyenin geri kalan kısmıyla daha önce alın teriyle kurduğu iş yerlerinin teknolojilerini değiştirmek ve geliştirmek için kullandı. 1994 yılında ülke genelinde yaşanan ekonomik krizden etkilenen Orhan, ikramiyeden kazandığı parayla birlikte, daha önceki iş yerlerini ve televizyonunu başkasına devretmek zorunda kaldı. ’Talihli talihsiz’ Süleyman Orhan şimdilerde emekli maaşı ile geçimini sürdürürken, umutlarını piyango biletine bağlayan milyonlara ise bilet alamamaları tavsiyesinde bulunuyor.
İkramiye kazandıktan sonra yaşadığı süreci anlatan Süleyman Orhan, “1993 yılında büyük ikramiyeyi kazandım. Ara ikramiyeydi ama yılbaşı ikramiyesi ile herhangi bir fark yoktu. Parasal değeri aynıydı. O paradan geriye kalan bir şey olmadı. Biz ticaret yapan insanlarız. Yaptığımız ticaretlerde o dönem ki devlet politikalardan kaynaklı sıkıntılar çektik. Bu sıkıntılar içerisinde de kaybettik. Kazandığım ikramiye ile Türkiye'nin ilk yerel televizyonunu kurdum. Beyaz eşya mağazası, pastanelerimiz ve sanayide de büyük bir imalathanemiz vardı. Televizyon hariç diğer işlerimiz ikramiye kazanmadan önce vardı. Ben gelen ikramiye parası ile işlerimin teknolojilerini değiştirmeye başladım. Bu teknolojiyi değiştirirken, 1994 yılında Tansu Çiller döneminde bir ekonomik kriz yaşandı. O dönemde paramız döviz olmadığı için sıkıntı çektik” dedi.
"YILBAŞI BİLETİ ALMAYACAĞIM"
Kimsenin piyangoya bulaşmaması gerektiğini ifade eden Orhan, “Tekrar yılbaşı bileti almayı düşünmüyorum. Bazı arkadaşlarım yılbaşında ‘bana bir bilet çek’ diyorlar. Alma onu da yapmıyorum. Bana, 'sana bir kere çıktı bizim yerimizi de çek’ diyorlar ama herkesin şansı kendine. Onu da kabul etmiyorum. Şu anda emekliyim. Onun keyfini çıkartıyorum. İnsanlar Nimet Abla’da ya da büyük ikramiyenin çok isabet ettiği bayilerde kuyruğa giriyorlar. İnsanın şansı varsa hiçbir yerin önemi yok. İnsanlar piyangoya umut bağlamasınlar. Bu ham insanların elinde olan bir şey. Büyük ikramiyeyi kazanan insanlar, bu parayı bir plan ve program dahilinde kazanmıyor. 'Hele bir çıksın bakarız' diyorlar. Hele bir çıktığında da yolunu şaşıran, her şeyini kaybeden, evinin kapısını şaşıran insanlar çok oluyor. Aç insanlarız. Onun için büyük para çıkınca bizi açlıktan başka şeylere sevk ediyor. İnsanların piyangoya bence bulaşmaması lazım" diye konuştu.
http://www.haber7.com/ samsun/ 2790450-buyuk-ikramiyeyi-ka zandi-her-seyini-kaybetti
Samsun’da 1993 yılında Milli Piyango’dan büyük ikramiye kazanmasının ardından şanssızlıkların yakasını bırakmadığı Süleyman Orhan, daha önceden alın teriyle kazandığı birikimini ve iş yerlerini de kaybetti. Orhan bu sene piyango bileti alanlara ise "Tavsiyem, kimse umutlarını piyango biletine bağlamasın” dedi.
Samsun’da yaşayan Süleyman Orhan, 1993 yılında büyük ikramiye denk bir ara ikramiye kazandı. Süleyman Orhan’ın hayatı ikramiyeyi kazandıktan sonra diğer büyük ikramiye kazananlarla aynı oldu.
Orhan, ikramiyeden kazandığı parayla Türkiye'nin ilk yerel televizyonunu kurdu. Orhan, ikramiyenin geri kalan kısmıyla daha önce alın teriyle kurduğu iş yerlerinin teknolojilerini değiştirmek ve geliştirmek için kullandı. 1994 yılında ülke genelinde yaşanan ekonomik krizden etkilenen Orhan, ikramiyeden kazandığı parayla birlikte, daha önceki iş yerlerini ve televizyonunu başkasına devretmek zorunda kaldı. ’Talihli talihsiz’ Süleyman Orhan şimdilerde emekli maaşı ile geçimini sürdürürken, umutlarını piyango biletine bağlayan milyonlara ise bilet alamamaları tavsiyesinde bulunuyor.
İkramiye kazandıktan sonra yaşadığı süreci anlatan Süleyman Orhan, “1993 yılında büyük ikramiyeyi kazandım. Ara ikramiyeydi ama yılbaşı ikramiyesi ile herhangi bir fark yoktu. Parasal değeri aynıydı. O paradan geriye kalan bir şey olmadı. Biz ticaret yapan insanlarız. Yaptığımız ticaretlerde o dönem ki devlet politikalardan kaynaklı sıkıntılar çektik. Bu sıkıntılar içerisinde de kaybettik. Kazandığım ikramiye ile Türkiye'nin ilk yerel televizyonunu kurdum. Beyaz eşya mağazası, pastanelerimiz ve sanayide de büyük bir imalathanemiz vardı. Televizyon hariç diğer işlerimiz ikramiye kazanmadan önce vardı. Ben gelen ikramiye parası ile işlerimin teknolojilerini değiştirmeye başladım. Bu teknolojiyi değiştirirken, 1994 yılında Tansu Çiller döneminde bir ekonomik kriz yaşandı. O dönemde paramız döviz olmadığı için sıkıntı çektik” dedi.
"YILBAŞI BİLETİ ALMAYACAĞIM"
Kimsenin piyangoya bulaşmaması gerektiğini ifade eden Orhan, “Tekrar yılbaşı bileti almayı düşünmüyorum. Bazı arkadaşlarım yılbaşında ‘bana bir bilet çek’ diyorlar. Alma onu da yapmıyorum. Bana, 'sana bir kere çıktı bizim yerimizi de çek’ diyorlar ama herkesin şansı kendine. Onu da kabul etmiyorum. Şu anda emekliyim. Onun keyfini çıkartıyorum. İnsanlar Nimet Abla’da ya da büyük ikramiyenin çok isabet ettiği bayilerde kuyruğa giriyorlar. İnsanın şansı varsa hiçbir yerin önemi yok. İnsanlar piyangoya umut bağlamasınlar. Bu ham insanların elinde olan bir şey. Büyük ikramiyeyi kazanan insanlar, bu parayı bir plan ve program dahilinde kazanmıyor. 'Hele bir çıksın bakarız' diyorlar. Hele bir çıktığında da yolunu şaşıran, her şeyini kaybeden, evinin kapısını şaşıran insanlar çok oluyor. Aç insanlarız. Onun için büyük para çıkınca bizi açlıktan başka şeylere sevk ediyor. İnsanların piyangoya bence bulaşmaması lazım" diye konuştu.
http://www.haber7.com/
21 Aralık 2019 Cumartesi
KUVEYT'İN EN ZENGİN İŞ ADAMI NASSER AL- KHARAFI ÖLDÜĞÜNDE GERİYE BIRAKTIĞI MİRASI
KUVEYT'İN EN ZENGİN İŞ ADAMI NASSER AL- KHARAFI ÖLDÜĞÜNDE GERİYE BIRAKTIĞI MİRASI
Nasser Al-Kharafi, Kuveytli M. A. Kharafi & Sons iş adamıydı.
Doğum tarihi: 1944, Kuveyt
Ölüm tarihi ve yeri: 17 Nisan 2011, Kahire, Mısır
Net serveti: 10 Mr $ (2011)
Ne kadar zengin olursan ol kefenin cebi yok. Ahirete amelinden başka hiç birşey götüremiyorsun.
Afrika'da Arakan'da vs. yerlerde müslüman insanlar açlıktan ölürken petrol zengini Arap şeyhleri iş adamları şatafat lüks gösteriş zenginlik içinde yaşıyorlar. Ahireti düşünen yok.
9 Aralık 2019 Pazartesi
26 Kasım 2019 Salı
24 Kasım 2019 Pazar
14 Kasım 2019 Perşembe
Sapıklıkta çığır açtılar: Çocukları Atatürk’e secde ettirdiler.
Sapıklıkta çığır açtılar: Çocukları Atatürk’e secde ettirdiler.
10 Kasım gösterilerinde kayda geçen görüntülerde çocukların Mustafa Kemal posteri önünde secde ettirilmesi sosyal medyada büyük tepki çekti
Bir okulun 10 Kasım gösterilerinde çekilen görüntüler ‘bu kadarına da pes’ dedirtti.
Rezalet görüntülerde küçücük çocuklar Mustafa Kemal‘in posteri önünde secde ettiriliyor. Skandal görüntüler sosyal medyada büyük tepki çekerken bu rezalete imza atan yetkililer hakkında işlem başlatılıp başlatılmayacağı merak ediliyor.
http://habernida.com/
10 Kasım 2019 Pazar
2 Ekim 2019 Çarşamba
30 Eylül 2019 Pazartesi
4 Ağustos 2019 Pazar
1 Ağustos 2019 Perşembe
25 Temmuz 2019 Perşembe
22 Temmuz 2019 Pazartesi
15 Temmuz 2019 Pazartesi
25 Nisan 2019 Perşembe
NOEL BABA & TAKVİM DEVRİMİ
(Muhakkak Paylaşalım) Unutmamamız gereken bir kod vereceğim: “Takvimler beraberinde o medeniyetin kültürünü de getirir.” Galiba ne demek istediğimizin ipucunu vermiş oldum.
Ülkemizde 1925 yılında Hicri Takvimden Hristiyanların Miladi Takvimi’ne geçince Miladi Takvimin kültürü de otomatikmen yaygınlaştı. Noel kutlama kültürü hızla topluma girip yaygınlaştı.
Takvim devrimi zihinlerden İslam’ın “tasfiyesini” kolaylaştıran bir araç oldu. Nasıl mı? Pür dikkat. Takvim devrimi ile Hicri Takvim’in kültürü ve ayları gitmiş yerine yeni ay isimleri gelmiştir. Fakat yeni gelen bu ay isimlerinin çoğu da sorunludur.
Kimi eski Yunan, Sümer, Grek ve Roma tanrılarından gelmedir. Unutma, dünyadaki bütün takvimler dini bir temele oturur. Mart (March): Roma’da yılın ilk ayı olup adı Martius’tur. “Savaş tanrısı Mars’tan” ismini alır. Nisan (April): Roma’da Aprilius denir.
Aşk-güzellik tanrıçası Afrodit’in ayı olarak kabul edilirdi. Mayıs (May): Roma mitolojisinde “bahar-bereket tanrıçası olan Miai’den” gelir. Bu ayda Miai için şenlikler düzenlenirmiş ve Miai’nin bayramı kutlanırmış. Temmuz (July): Eski Babil’de “üreme ve bereket tanrıçası Tamuza’nın” ayı olarak kabul edilir.
Bu ayda tanrıça Tamuza için festivaller düzenlenir. Ağustos: Tanrı Kral August’a adanan ay. Bitmedi. Bombayı patlatıp bitirelim. Takvim Devrimi’nden sonra artık Hicri Takvimin aylarının adı unutulmuştur. Hicri Takvimin içeriği olan İslam inancının sembolleri, ilkeleri de tasfiye edilip unutturuldu.
http://
Bu üç aya operasyon çekildi.
Bu üç aya operasyon çekildi.
Acaba hangimiz Hicri Takvimin aylarının isimlerini tastamam sayabiliriz? İsimlerini verelim: Muharrem, Safer, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade, Zilhicce. Bu ayların bazıları hadislerde de övüldüğü gibi mübarek aylardır.
Halkımız bu ayların isimlerini unutmamak için doğan çocuklarına bu ayların isimlerini taktı. Özellikle “Muharrem, Ramazan, Şaban, Recep, Şevval” isimlerini doğan çocuklarına koyarak bu ayları unutturmadılar. Ramazan, Recep ve Şaban ayları mübarek aylardır. Bu üç aya operasyon çekildi.
Kemal Sunal’ın oynadığı “İnek Şaban” karakteri ile Şaban deyince akla şarlatanlık, fırlamalık gelmesi sağlandı. 2000’li yıllara gelince Şaban adını taşıyan onlarca kişi devlete başvurup ismini değiştirdi. Alay edilir diye artık Şaban ismini kimse çocuğuna vermeyecekti.
Halit Akçatepe’nin oynadığı “Ramazan” karakteri ise tam fırlama, yalancıydı. Ramazan deyince aklımızda ahlaksızlık canlanması sağlandı. Ya “Recep” ayına nasıl operasyon çekildi. El Cevap: Recep İvedik. Recep deyince hayvan ve
insan karışımı ahlaksız bir yaratık akla geliyor. Operasyon yemedik yerimiz kalmadı! NOT: Bu bilgiler “Kuşatma” adlı kitabımdan. Bu ve çok daha fazlası kitapta. Muhakkak temin edip okuyalım okutalım.
— Mustafa Güldağı
http:// www.deringercekler.com/ 2018/12/30/ okumayanin-kaybedecegi-muaz zam-bir-yazi-mustafa-gulda gi-yazdi/ ?fbclid=IwAR30qw9DQsi9HdYXJ iowbqOeclapbZ14WgVqAZqA9GC BZd-H00jf26Cz8FE
Acaba hangimiz Hicri Takvimin aylarının isimlerini tastamam sayabiliriz? İsimlerini verelim: Muharrem, Safer, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade, Zilhicce. Bu ayların bazıları hadislerde de övüldüğü gibi mübarek aylardır.
Halkımız bu ayların isimlerini unutmamak için doğan çocuklarına bu ayların isimlerini taktı. Özellikle “Muharrem, Ramazan, Şaban, Recep, Şevval” isimlerini doğan çocuklarına koyarak bu ayları unutturmadılar. Ramazan, Recep ve Şaban ayları mübarek aylardır. Bu üç aya operasyon çekildi.
Kemal Sunal’ın oynadığı “İnek Şaban” karakteri ile Şaban deyince akla şarlatanlık, fırlamalık gelmesi sağlandı. 2000’li yıllara gelince Şaban adını taşıyan onlarca kişi devlete başvurup ismini değiştirdi. Alay edilir diye artık Şaban ismini kimse çocuğuna vermeyecekti.
Halit Akçatepe’nin oynadığı “Ramazan” karakteri ise tam fırlama, yalancıydı. Ramazan deyince aklımızda ahlaksızlık canlanması sağlandı. Ya “Recep” ayına nasıl operasyon çekildi. El Cevap: Recep İvedik. Recep deyince hayvan ve
insan karışımı ahlaksız bir yaratık akla geliyor. Operasyon yemedik yerimiz kalmadı! NOT: Bu bilgiler “Kuşatma” adlı kitabımdan. Bu ve çok daha fazlası kitapta. Muhakkak temin edip okuyalım okutalım.
— Mustafa Güldağı
http://
17 Mart 2019 Pazar
KATLİAM SİLAHI ÇOK ŞEY ANLATIYOR.
KATLİAM SİLAHI ÇOK ŞEY ANLATIYOR.
YENİ ZELANDA'DA 50 MÜSLÜMAN CUMA NAMAZINDA İBADET EDERKEN FANATİK HİRİSTİYAN TERÖRİST TARAFINDAN ÖLDÜRÜLDÜ (MART-2019)
FEMİNİST YÜRÜYÜŞÜNDE-MART-2019
FEMİNİSTLERİN AHLAK VE NAMUS ANLAYIŞLARI 
CHP-HDP VE FETÖCÜ BAYANLAR DESTEK VERDİ. MART-2019

CHP-HDP VE FETÖCÜ BAYANLAR DESTEK VERDİ. MART-2019
Feministler Ezanı yuhlayıp ıslıkladılar.
Taksim’deki Feminist yürüyüşe katılan CHP PM üyesi Sera Kadıgil, ezana hakarette bulunduğu gerekçesiyle yargılanıyor. CHP İstanbul İl Başkanı.Canan Kaftancıoğlu'da Feminist yürüyüşe katıldı.
Taksim’deki Feminist yürüyüşe katılan CHP PM üyesi Sera Kadıgil, ezana hakarette bulunduğu gerekçesiyle yargılanıyor. CHP İstanbul İl Başkanı.Canan Kaftancıoğlu'da Feminist yürüyüşe katıldı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)