29 Kasım 2013 Cuma

AKP'YE OY VERMEYENLER CEHENNEMLİKTİR.



AKP'YE OY VERMEYENLER CEHENNEMLİKTİR.
 
 
Makarnaydı, patatesti, çeyrek altındı derken şimdide CENNETTEN arsa dağıtmaya başladılar... İhale işleri keMAL efendide sanırım..


AKPYE oy vermeyenlerin CEHENNEME gideceğini söylüyor İSMAİLAĞA CEMAATİNİN içindeki FİTNECİ sahte hoca...



keMAL efendi, AKP'YE oy vermeyen CEHENNEMLİKTİR diye fetva verdi.. Bu hoca cehennemin dibine girince görür orda hangi partililer varmış..


 


ÇOK YÜZLÜLÜK


AKP,PKK'YA KATILDI.


DERSHANELERİN KAPATILMA EMRİ;PKK'DAN


'MGK KARARLARI UYGULANDI'

 

'MGK KARARLARI UYGULANDI'
 


MGK kararında Gülen Cemaati'nin medya üzerinden yıpratılması gerektiği.

Emre Uslu: Bu durumda insanın Başbakan'ın dediği gibi diyesi geliyor: Hepiniz ordaydınız be... 

MGK kararları uygulandı mı?


Milli Güvenlik Kurulu'nda Gülen Cemaati'ni bitirmek için atılan imzalar ortaya çıkınca hükümet kanadından açıklamalar gelmeye başladı: "İmzaladık ama uygulamadık" diyorlar.


 Gelin beraber bakalım, o MGK kararı uygulanmış mı uygulanmamış mı?


MGK kararında Gülen Cemaati'nin medya üzerinden yıpratılması gerektiği de karara bağlanmış. MGK kararının uygulanıp uygulanmadığını en iyi anlayabileceğimiz alan medya. Gerçekten de MGK'da kararlaştırıldığı gibi medya üzerinden bir yıpratma kampanyası yapılmış mı hep birlikte görelim:


 Hürriyet gazetesinin arşivine girip kendi gözlerinizle görebilirsiniz. 2003 yılında Gülen ile ilgili toplam 58 haber yapılmışken 2004 yılında bu haberlerin sayısı birden bire 86'ya çıkmış. Üstelik bu haberlerdeki artışın Haziran MGK'sından sonra olduğu ortaya çıkıyor.


 MGK kararından hemen sonra üniformalı yazarlar hemen devreye sokulmuş. Örneğin Emin Çölaşan, İlhan Selçuk, Fikret Bila hemen Gülen ve cemaati aleyhinde yazılarıyla adeta MGK'da alınan "Gülen cemaati yıpratılacak" kararını uygulamaya koymuş.


Fikret Bila'nın yaptığı çok ilginç. O dönem Milliyet'in Ankara temsilcisi olan Bila "Satranç Tahtasındaki Yeni Hamleler; Hangi PKK?" adlı bir kitap yayımlamış.


Ancak ne hikmetse PKK hakkında yazdığı kitabın ekler bölümüne Genelkurmay Başkanlığı'nın Gülen ile ilgili yorumlarını da koymuş. Tıpkı MGK kararında belirtildiği gibi. PKK kitabında Gülen cevapları.


Sadece o dönemin medyasına bakarak bile şu hükme çok rahat varabiliriz: Evet, o MGK kararları uygulandı. Velev ki uygulamadı diyelim, Yalçın Akdoğan'ın iddia ettiği "imza var uygulama yok" saçmalığı devlet terbiyesiyle nasıl izah edilebilir.


 Nitekim Alper Görmüş de 2012'de yazdığı bir yazısında "Ben, aşağı yukarı 2006'dan beri 'Hükümet Cemaat'in devlet içindeki ağırlığından rahatsız, harekete geçecekmiş' cümlesini ya da onun türevlerini duymaktayım" diyerek adeta uygulamaya şahitlik etmiş.


Devam edelim; kahir ekseriyet hedefinin Gülen Cemaati olduğu apaçık belli olan irtica.org ne zaman kuruldu? 1 Nisan 2006 tarihinde. Kararın altında imzası bulunan Hilmi Özkök döneminde.


 Dursun Çiçek'in Gülen'i bitirme planı çok büyük olasılıkla, Taraf'ın yayımladığı Gülen Cemaati'ni bitirme kararının bir eylem planıydı. Nitekim o kararda Gülen Cemaati'ni bitirmek için eylem planları hazırlanması gerektiğinden söz ediliyor.


 Hatırlayın, İrtica İle Mücadele Eylem Planı ortaya çıktığında, internet andıçları davası sırasında Genelkurmay Başkanlığı "Başbakanın direktifleri çerçevesinde kurulmuş işletilmiş internet siteleri bulunmaktadır" açıklamasını yapmıştı. Ancak bu açıklama Başbakanlık tarafından yalanlanmış, öyle bir direktif verilmedi, denmişti. Şimdi MGK kararları öyle bir direktifin verilmiş olabileceğini gösteriyor.


 Nitekim MGK kararlarında uygulaması istendiği gibi Gülen'e yakın bürokratları tasfiye etmek için 2009 yılında Başbakanlık'ta bir bürokrat havuzunun kurulduğu, bürokratların o havuzda toplanan bilgiler ışığında, Gülen Cemaati'ne mensup olup olmamalarına göre fişlenerek tasfiye edildiği Ankara'da herkesin konuştuğu bir sır.


 Yine hatırlayın Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'na Ramazan Akyürek'ten sonra atanan Hüseyin Namal, istihbarat birimlerine bir yazı yazarak irticai yapılanmaların yakından takip edilmesine ilişkin bir talimat gönderilmişti
(
http://www.aktifhaber.com/kapatma-davasina-polis-raporu-278199h.htm). Elbette oradaki "irtica"dan kasıt Gülen Cemaati'ydi. Şimdi MGK kararlarından anlaşılıyor ki Emniyet de uygulamaya koymuş o kararları.


Yine MİT'in Gülen Cemaati'ni fişlediği artık ayyuka çıktı. Bizzat hükümete yakın medya organları Gülen Cemaati'nin dershanelerine ilişkin MİT raporları olduğunu yazdı. Yani MİT de uygulamaya koymuş o kararları.


Şimdi bütün bunlar ortadayken hükümet yetkilileri çıkıp, "imzaladık ama uygulamadık", "ben tek başıma imzalamadım", "ben orda yoktum" demeye başladı.


Bu durumda insan Başbakan'ın dediği gibi diyesi geliyor: Hepiniz ordaydınız be...


 Emre USLU / TARAF
 
 
 
 


28 Kasım 2013 Perşembe

Mısır İskenderiyye'de Darbe karşıtı gösteri yapan ablalar mahkemede



Mısır İskenderiyye'de Darbe karşıtı gösteri yapan ablalar mahkemede Ümmetin onuru bu hanımlar... Onur duyuyoruz.Mısır'da Firavunların esiri olan bu hanımefendiler, Esmalar, Zeynepler,Fatmalar ümmetin erkeklerine sesleniyorlar en onurlu sesleri ile:"ALLAH'U EKBER"

23 Kasım 2013 Cumartesi

PATRİKHANENİN İSTEDİĞİ OLDU




PATRİKHANENİN İSTEDİĞİ OLDU

Fener patrikhanesinin bulunduğu "Sadrazam Ali paşa caddesi"nin adını Dr.Sadık Ahmet caddesi olarak değiştirdi.



İBB Meclis Başkanlığından YAKIN TARİHİMİZDEKİ İHANETE HİZMET



 Elbetteki Dr. Sadık Ahmet tarihi kişiliği ile çok önemlidir, Fakat caddeye isminin verildiği Sadrazam Ali paşa ve Patrikhane açısından misyonu tarihi önemi açısından unutulmaması gereken bir şahsiyettir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında bu caddeye tesadüfen bu isim verilmemiştir, Bilhassa M.K.Atatürk Nutukta patrikhaneyi (mavri mira, İstanbul rum ortodoks patrikhanesi’nde patrik vekilinin başkanlığında kurulmuş ve bizans İmparatorluğu’nu batı’nın desteği ile canlandırmayı amaç edinmiştir.)
merkezi olarak vurgulamıştır, bu caddeye bu adı M.K.Atatürk vermiştir.Tarih bilmez yöneticilerimiz,"Sadrazam Ali paşa"nın siyasi ve tarihi önemini bilmeden yaptıkları işe bak.


 Bu isim değişikliği teklifi önceleri Fatih belediye başkanı Sayın Sadettin Tantan'ın belediye başkanlığı zamanında gündeme geldi, Tarihi bilgi ve tecrübesi ile Sayın S.Tantan bu değişikliği onaylamayarak uygulanmasına fırsat vermedi. ezeli niyetlerinde ısrarcı olan patrikhane bir yolunu bulup günümüz belediyesini bu konuda ikna ederek maalesef caddenin adını değiştirdi. şimdi artık caddenin başındaki tabelada Dr.Sadık Ahmet caddesi yazmaktadır.


 Konunun önemini bilmeyenler için "Sadrazam Ali paşa" ve Patrikhane konusunu açalım.
Sadrazam Benderli Ali Paşa II. Mahmut saltanatında 26 Mart 1821 - 30 Nisan 1821 tarihleri arasında bir ay üç gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır.

 Yeni sadrazam gelenek olan hil'atları giydikten sonra, birkaç gün önce padişah sarayının suyunu zehirlemek, Demirkapı'da suyolcuların oturdukları kale burcuna mazgallar açmak gibi suçlarla itham edilerek hapsedilen üç Rum suyolcuyu idam ile işe başlamıştır.

 Tarihte Mora isyanı olarak geçen Yunan ayaklanması'nı gizlice desteklediği gerekçesi ile 22 Nisan 1821'de Fener Patriği Grigoryos'un asılmasına ferman buyurmuştur.
Peşinden aynı ihanet içinde oldukları tespit edilen Kayseri, Edremit, ve Tarabya metropolitleri dahi Balık pazarında ve Kaşıkçılar hanı önünde ve Parmakkapı'da idam edildiler.


 Bu şekilde balkanların kaynadığı bir ortamda sadrazam olan Ali paşa fitneyi kökünden kazımanın yolunu böyle buldu.

 Patrikhane batı devletlerinden büyük destek alıyordu. ayrıca Ali Paşa aleyhine komplolar içinde olan Halet fendi padişah 2. Mahmut'a baskı yaparak, Ali Paşanın azlini istemişler,padişah 2. Mahmut baskılara dayanamayarak bu irade sonrasında 30 Nisan 1821'de görevden uzaklaştırılarak sürülmüş ve idam edilmiştir. Tarihte padişah emri ile asılan 44. ve yine asılan sonuncu sadrazamdır.


 S.Akşin'e göre, Benderli gelip sadarete oturunca, kötülüklerin (herhalde başta Yunan gailesi) kökeninde Mehmet Sait Halet Efendi'nin bulunduğu kanısına ulaştı ve Sultan Mahmut'a onun idamını önerdi. Sultan Mahmut "düşünelim" dediyse de o akşam Halet Efendi kendisiyle görüştüğü için, ertesi gün Halet yerine Benderli'nin azil, sürgün ve sonra da idamı için irade çıktı (30 Nisan 1821). Fiili sadareti böylece 9 gün sürmüş oldu. Sicill-i Osmani'ye göre 9 Receb 1236'da (12 nisan 1821) azledilerek Rodos'a sürülmüş ve orada vefat etmiştir. Cenazesi Karacaahmet'e defnedildi.
Patrikhanenin kışkırtmaları sonucu batı ve Rus donanmaları The Navarin Deniz Savaşı, Ekim 1827, Osmanlı'nın Yunanistan üzerindeki yönetim etkisini sonlandırdı.

Bu gün yapılan bu iş sanıldığı kadar basit değildir, 186 yıldır bu idam kararlarını kabul etmeyerek, patriklerinin asıldığı bu kapıda en büyük Türk yöneticileri asılıncaya kadar açılmayacaktır diyerek, tarihi bilgi ile bilinen ve adına KİN kapısı denen patrikhane ana giriş kapısı halen kullanılmayarak , patrikhaneye hizmetliler kapısından girilmektedir.

 Her fırsatta Türkiye'yi ataları gibi batıya jurnalleyen patrik, kendileri için kutsal yemin saydıkları Ali paşa intikamının gereğini 186 yıl sonra bir nebze yaşamaktadırlar, Bu kin kapısı açılmadığı sürece patrikhane ve patriklerle görüşmenin fayda getirmeyeceğine inanıyoruz.


 Ülkemiz kanunlarına göre bir imamdan fazla yetkisi olmayan bu zevatın batı tarafından devlet başkanı sıfatı ile anılmasını, her fırsatta ülkemiz aleyhine demeçler vermesini, Bizans kıralı havalarına girmesini, Bizans forsu kullanmasını kabul etmiyoruz, kanunların bu zevata eşit uygulanmasını istiyoruz.

 Batı şovenlerinin 180 yıl geçmesine rağmen kinlerinin gereğini yaptırmak adına ortaya koydukları istikrarı bizde devlet adına koltuk işgal edenlerden haklı olarak bekliyoruz.


 Son yıllarda ülkemizi ziyaret eden papanın istekleri arasında bulunan bu istek kabul görmüş caddenin adı değiştirilmiş, böylece Rum Mavri Mira ideallerine hizmet edilmiştir. biz semt sakinleri olarak yakın tarihimizde önemli mihenk taşlarından olan ve patrikhane tarafından bu kadar ciddiye alınan bir konuyu bizde ciddiye alıyor, caddenin isminin iade edilmesini istiyoruz.



 SADRAZAM ALİ PAŞA KİMDİR?

Benderli Ali Paşa II. Mahmut saltanatında 26 Mart 1821 - 30 Nisan 1821 tarihleri arasında bir ay üç gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır. Günümüzde Romanya'nın kuzey komşusu olan Moldova Cumhuriyeti'nde yer alan Bender şehrinde doğmuştur. Gençliğinde orada bir suç işleyince Hotin'e gidip eşraftan Ali Ağa'ya bağlanmıştı. Sonra Laz Ahmet Paşa'ya İbrail'de iken silahdar oldu ve birlikte Erzurum'a gidip kapıcıbaşı oldu. Onun vefatında dönerek Gümülcine mübayaacısı ve sonra mirimiran olup ardından Rebiyülahir 1227'de (Nisan-mayıs 1812) Edirne mutasarrıfı ve ordu çarhacısı oldu. Ardından vezir olarak Çıldır valisi oldu. Sadrıazam Seyyit Ali Paşa, Yunan isyanı çıkınca azledildi (28 Mart 1821). Yerine Cemaziyelahir 1236'da (Mart 1821) Benderli Ali Paşa getirildi. Benderli atandığı sırada Çirmen'de göreve gitmekteydi. Sicill-i Osmani'ye göre 1 Receb'de (4 Nisan) İstanbul'a gelmiş ve idareyi ele almış, Tarih-i Cevdet'e göre ise Receb'in onbeşinde Maltepe'ye geldiğini saraya bildirmiştir. Yine Tarih-i Cevdet'e göre, Receb'in onsekizinci günü Benderli Ali Paşa, Silahdar ağa vasıtasiyle rikab-ı hümayuna davet ve şeyhülislam Abdulvahap Efendi ile birlikte gelenek olan sadaret hil'atini giydikten sonra Bab-ı Ali'ye gelmiştir.


 Yeni sadrazam gelenek olan hil'atları giydikten sonra, birkaç gün önce padişah sarayının suyunu zehirlemek, Demirkapı'da suyolcuların oturdukları kale burcuna mazgallar açmak gibi suçlarla itham edilerek hapsedilen üç rum suyolcuyu idam ile işe başlamıştır.


 Üçüncü defa istanbul Rum patriği olan Grigoryos'un Mora'lılar ile haberleştiği ortaya çıktığından, yine Receb'in ondokuzuncu günü ki, Rumların paskalyası idi, azil ve katlinin lüzumundan bahisle yerine onikilerden birinin seçilmesi hakkında çıkan ferman, divan-ı hümayun tercümanı istavraki Bey'e verilince idam sözünü işittiği gibi şayet cemaat korkarsa başka patrik seçimi zor olur diye hatırlatınca idam sözü tashih edildi. İstavraki Bey patrikhaneye giderek metropolitleri toplayarak fermanı okuyup, Pisidye metropoliti Oyenos'u patrikliğe seçtirmiştir.


İşte bu seçim sırasında sadrazam Grigoryos'u Bab-ı Ali'ye getirterek "Senin bu fesaddan önceden haberin yok mu idi ki, saklayıp söylemedin" diye sorduğunda inkar etti. Sadrazam tekrar sorguya başlayarak: "Ya! Bir ****** avratın yaptığı zinaya kadar haberiniz olduğu halde, böyle milletçe büyük bir fitne fesaddan cahilce haberim yoktu demekle inandırabilir misiniz?" diye ısrarla suçlayınca, Grigoryos: "Devletli efendim! Bendeniz doksan yaşını geçmiş şuursuz bir ihtiyarım.
Eğer bilirse onikiler bilir," diye cevap vermiş ise de, bayağı bir papaz ve Kocabaşı güruhunun uzun zamandan beri haberdar olduğu milliyet işinden patriğin haberinin olmaması akıl dışı bir olaydı. Bundan dolayı Sadrazam "bunu şimdilik Kadıköyüne götürünüz" diyerek kovduğu sırada, yeni patriğin seçildiği haberi gelince Grigoryos hemen Fener'e gönderilerek yaftası göğsüne takıldı, patrikhanenin orta kapısında idam edildi.
 
(22 Nisan 1821)


Peşinden Kayseri, Edremit, ve Tarabya metropolitleri dahi Balık pazarında ve Kaşıkçılar hanı önünde ve Parmakkapı'da idam edildiler.


 S.Akşin'e göre, Benderli gelip sadarete oturunca, kötülüklerin (herhalde başta Yunan gailesi) kökeninde Mehmet Sait Halet Efendi'nin bulunduğu kanısına ulaştı ve Sultan Mahmut'a onun idamını önerdi. Sultan Mahmut "düşünelim" dediyse de o akşam Halet Efendi kendisiyle görüştüğü için, ertesi gün halet yerine Benderli'nin azil, sürgün ve sonra da idamı için irade çıktı (30 Nisan 1821). Fiili sadareti böylece 9 gün sürmüş oldu. Sicill-i Osmani'ye göre 9 Receb 1236'da (12 nisan 1821) azledilerek Rodos'a sürülmüş ve orada vefat etmiştir. Cenazesi Karacaahmet'e defnedildi. Tarih-i Cevdet'e göre ise Sadrazamlığının onuncu ve Receb'in yirmiyedinci günü sabahleyin silahşör takımı ile dört nefer bostancı Çuhadarı gelerek kendisini saraya davet ettikleri zaman, garip bir davet şekli olduğundan biraz tereddüt ettikten sonra kalkıp saraya gidince bostancıbaşı karşılayarak kalfa yerine çevirdi. Derhal darüssaade ağası gelerek padişah mührünü alıp, kendisini Balıkhane'ye gönderdi ve Sadrazamlık eski kaymakam Salih Paşa'ya verildi. Vak'a-nüvis Ahmed Lütfi Efendi tarihinde Çıldır valisi Benderli Ali Paşa sadarete gelene kadar yerine vekaleten bakan Salih Paşa'nın, otuzaltı recebinin yirmi yedinci (30 Nisan 1821) günü Ali Paşa'nın üzerine sadrazam olduğu belirtilmektedir. Daha sonra Benderli Ali Paşa (Tarih-i Cevdet'e göre) Kıbrıs'a sürüldü. Arkasından idamı için özel mübaşir ile padişah emri gönderildi. Vefatında yaşı 50'yi aşkın, işgüzar ve cesurdu. Kardeşi kapıcıbaşı Halil Bey'dir.


Patrik Gregorius'un Benderli'nin sadareti sırasında halledildiği anlaşılmaktadır. Dolayısı ile Halet Efendi ile olan çekişmenin yanısıra, yabancı ülke elçilerinin Patriğin idamı üzerine Padişaha yaptıkları baskı neticesi, bu idamdan sorumlu gösterilerek azledilmiş olabilir. Bu dönemde İstanbulda görevli elçiler arasında Avusturya-Macaristan elçisi Kont Lützow, Prusya elçisi von Miltitz ve İsveç elçisi von Palin'i sayabiliriz. Rus elçisi Strogonov nota vermiş, ancak Bab-ı Ali tarafından çok ciddiye alınmamış bir tavırla cevaplanmıştır (bkz.R.Clogg; N.Jorga). Yine de Sarayın batılı tepkilerden korunmak için sadrazam Benderli Ali Paşa'yı feda etmiş olma olasılığı vardır.


 Ç.Altan'ın kaleminden Benderli'nin idam öyküsü ise şöyledir (02 Şubat 2005, Milliyet): "İdam edilmiş 44'üncü ve sonuncu Sadrazam Benderli Ali Paşa dönemine şöyle bir göz atalım...


 "Yıl 1821. II. Mahmut 36 yaşında ve padişahlığının 13'üncü yılında. Fransız İhtilali'nin esintisiyle, Yunanlılar Mora'da başkaldırmışlar Osmanlı'ya... Benderli Ali Paşa, 9 günlük bir vezir-i azam; Mora başkaldırısını kaba kuvvetle bastırma yerine, bazı özerklikler tanıyarak da yatıştırmanın mümkün olacağı kanısında... Benderli'yi içten içe kıskanan, II. Mahmut'un akıl hocası Halet Efendi, Padişahın kulağına, Benderli Ali Paşa'nın alttan alta Yunanlı asilerle ilişki kurmuş bir Yunan casusu olduğunu fısıldıyor. Fatih Mehmet'in emriyle ilk idam edilen Sadrazam Çandarlı Kara Halil Paşa'nın, Bizans casusluğuyla suçlanması gibi; son idam edilmiş Sadrazam Benderli Ali Paşa da, Yunan casusluğuyla suçlanıyor."

 Ç.Altan, Benderli ve politikası ile ilgili naklettiği diğer bilgiler (15 Ağustos 2004, Milliyet):
"1821 Mora başkaldırısı sürecinde, bir haftalık sadrazam Benderli Ali Paşa; Padişah II. Mahmut'a, Osmanlı egemenliğindeki Yunanistan'a bir çeşit otonomi tanınmasını önermiş ve idam edilen son sadrazam olmuştu."


MORA İSYANI:

Mora İsyanı

Fener’in köklü ailelerinden (İpsilanti) Konstantin İpsilanti’nin oğlu olan Aleksandros İpsilanti, Filiki Eterya’nın başkanı oldu ve örgütün ilk merkezi Etniki Kasa adıyla 1818’de İstanbul’un Fener semtinde faaliyete geçti.

Örgüte katılanlar “Arhe” (Baş) olarak andıkları Rusya Çarı I. Aleksandr’ın örgütün başkanı olduğunu sanıyorlardı.

Osmanlı ordusunun Tepedelenli Ali Paşa İsyanı’nı bastırmakla meşgul olmasından yararlanarak, isyan başlatıldı.

Filiki Eterya’nın ilk ayaklanma planı, Bulgarların ve Miloş Obreneviç önderliğindeki Sırpların da desteğini alarak harekete geçmekti. “Megali İdea” haritasına uygun olarak, İstanbul’da da isyan çıkartılacak ve Osmanlı Donanması ele geçirilecekti. “1820 Kasım’ında İstanbul ve Mora’da eşzamanlı bir ayaklanma planlanıyordu. Ancak 1820 yazında II. Mahmut artık gücünü kırmaya karar verdiği Tepedelenli Ali Paşa üzerine asker yollayınca Osmanlı askerleri kuvvetlerinin başka bir mesele ile uğraştığı sırada” ayaklanma başlatıldı.

İlk ayaklanma, Eflak Boğdan’da başladı. 6 Mart’ta harekete geçen İpsilanti, kuvvetleri ile Prut Nehri’ni geçerek Bükreş’e girdi. Ancak halkın İpsilanti’nin yanında yer almaması ve Çar’ın da İpsilanti’nin Romanya’yı işgal etmesine soğuk bakması sonucu hareket başarısız oldu. Osmanlı ordusu, İpsilanti’yi yenilgiye uğrattı. İpsilanti, Avusturya’ya kaçtı orada tutuklandı ve 1828 yılında cezaevinden çıktıktan sonra Viyana’da öldü.


 Örgütün başına gelen kardeşi Dimitrios İpsilanti ikinci isyan için, 25 Mart 1821’de Mora’da harekete geçti. İpsilanti’yle birlikte Patra’da Aya Larva Kilisesi’nde Alman asıllı Patras Piskoposu Pol Germanos’un teşviki de ayaklanmanın büyümesinde etkili oldu. 6 Nisan 1821’de ayaklanma, Yanya’dan bütün Mora’ya yayıldı. Germanos’un, “Düşmanlar dağılsın ve Yunanistan yücelsin” sözleriyle başlayan yağma ve saldırılar sırasında, bir ay içinde binlerce Türk öldürüldü. Ayaklanma Ege Adaları’na da yayıldı.


İstanbul Patriği Grigorios V, Mora İsyanı’nı desteklediği için suçlu bulundu. Sadrazam Benderli Ali Paşa’nın Patrikhane’ye yaptığı baskında, şu belgeleri bulduğu belirtilir: “Moralı asi kaptanlara yazılan mektuplar, İstanbul’daki hazırlıklar için verilen bilgiler, Dışişleri Bakanlığı’nın maiyetinde çalışan Fenerli Rum beylerinden alınan Devlet’in gizli hazırlıkları; İngiliz ve Fransız elçiliklerinden edinilen bilgiler, özellikle Rusya’daki hazırlık safhaları; Odesa’daki F.Eterya merkezinden gönderilen silahlar; dünya Ortodoks alemine hitap eden yardım beyannameleri; yardımlara ait makbuzlar… Hepsi ele geçmiştir.”


Ayrıca Rus Elçisi General Ignadyef’in hatıralarında Patrik Grigorios’un Rus Çarı Aleksandr’a gönderdiği öne sürülen bir mektup da, Patrikhane’nin Mora İsyanı’na destek verdiğinin kanıtı olarak değerlendirilir.


“Kin Kapısı”

Patrik Grigorios ile Efes, Ahyolu ve İzmit metropolitleri, 22 Nisan 1821’de Fener meydanında Patrikhane’nin ortakapısı önünde idam edildiler. Daha sonra bunlara Terkos, Edirne ve Selanik metropolitleri de eklendi.

 O gün Fener Patrikhanesi yöneticilerinin aynı seviyede bir Türk din veya devlet adamı asılmadıkça o kapının açılmayacağına dair yemin ettikleri söylenir.

 Bugün hâlâ Fener Patrikhanesi’ne girişte kullanılan kapı, hizmetkârların kapısıdır. Ana kapı, yani Grigorios’un idam edildiği kapı hâlâ kullanılmamaktadır.


 Patrik Grigorios asıldı ama, Mora İsyanı durdurulamadı. İsyan sonunda Mora’yı da içine alan Yunanistan Krallığı 15 Ocak 1822’de bağımsızlığını ilan etti. Osmanlı, 1827’ye kadar uğraşarak isyanı bastırdı.


4 Nisan 1827’de İngiltere ve Rusya Sen Petersburg protokolünü yaptı. Protokol, Yunanistan’ın bağımsızlığı yolunda atılan ilk adımdır. Protokolde, tüm Türk gayrimenkullerinin Rumlar tarafından satın alınması öngörülüyordu. Daha sonra İngiltere, Fransa ve Rusya, 6 Temmuz 1827’de Londra’da bir araya gelerek, Osmanlı’ın Sen Petersburg Protokolü’ne uymasını isteyen bir antlaşma yaptılar. Osmanlı, bunu içişlerine karışmak olarak değerlendirdi. Bunun üzerine İngiliz, Fransız ve Rus donanması, Navarin’de Osmanlı savaş gemilerini kuşattı. 20 Ekim 1827’de, tarihe “Navarin Faciası” olarak geçen baskın gerçekleştirildi. İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları, Osmanlı donanmasını imha etti.


 Rusya 26 Nisan 1828’de Osmanlı’ya savaş ilan etti. 14 Eylül 1829’da Edirne Barışı imzalandı. Yunan özerkliğini içeren protokol kabul edildi.


 Üç devlet Yunanistan’ın bağımsızlığını 3 Şubat 1830’da yaptıkları protokolle, Osmanlı da 24 Nisan’da kabul etti, ortaya Yunanistan diye bir devlet çıktı.



Ayaklanmada Kilise’nin Rolü

Mora ayaklanmasını hazırlayan gelişmeler düşünüldüğünde; Fransız Devrimi’nin yarattığı rüzgârın ardından ortaya çıkan ulusçuluk akımları, Napolyon’un Yedi Ada’ya yerleştikten sonra burada yaşayan Rumlar arasında yapılan milliyetçilik telkinleri, Çarlık Rusyası’nın olduğu kadar Avrupa’nın da yoğun bir faaliyet yürütmesi, merkezî bir örgütlenme yaratan Filiki Eterya’nın çalışmaları ilk anda akla gelenler.


İsyanda İstanbul Kilisesi’nin rolü ise Ortodoks dünyasında ve tarihçiler arasında tartışılagelmiştir. Bazı araştırmacılar Mora İsyanı’nı, tamamen Kilise’den bağımsız, hatta Kilise’ye karşı olan, sadece Fransız Devrimi’nden etkilenen, Avrupa’da eğitim gören Fenerli beyler ve oluşmakta olan Rum Burjuvazisinin marifeti olarak değerlendirmektedir.


 Oysa, Kilise’nin ve ruhanilerin ayaklanmada ve Yunan ulusçuluğundaki rolü, sanıldığı gibi küçük bir ayrıntı değil.


 Rumlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun hemen her yerinde ama ağırlıklı olarak Mora, Teselya ve Ege Adaları’nda bulunuyordu. Ortaçağdan beri ulus niteliğinden yoksun ve ortak bağları Ortodoks kilisesi ve dilleriydi. Kilise, Yunan milliyetçiliğinden hiçbir zaman bağımsız olmadı. İlber Ortaylı’ya göre, “Balkanlar’da ulusalcı ideolojinin yayılmasında gerçek anlamda bir burjuvazi ve burjuva ideolojisi ile ilgisi çok az olan Ortodoks kilisesinin rolü büyük olmuştur.”


Ancak en çarpıcı değerlendirmeyi Niyazi Berkes yapıyor: “(…) Kilise Yunan milliyetçiliğinin asıl temsilcisi olarak kaldı. Yunan milliyetçiliğine gıda veren kaynak ne Eflatun ve Aristo’nun Hellas’ı, ne de Batı Avrupa’nın liberal ve sosyalist fikirleridir. Yunan milliyeti en başarılı şekilde papaz teokrasisinin yaratığıdır. Biz de yobazlar ulusal duygulara her zaman yabancı kalmışlardır; Yunanlılarda ise ulusçuluğun rehber ve bekçileri papazlar olmuştur. Kilise’yi ve Ortodoksluğu yok farz ediniz, Yunan ulusunun birlik içinde bir ulus olarak ayakta durabileceği şüphelidir. Türk ulusçuluğu, Halife teokrasisini önleyebildiği zaman mümkün olabildi; Yunanlılarda ise bunun tersi olmuştur. (…)


“Bu satırları yazdığım sırada, Adamantios Polyzodies (Polyzoidis –Y.N.) adında bir Rum yazarın Türkiye hakkında 1924’te Amerika’da çıkmış olan bir kitaba yazdığı yazının bir parçası gözüme ilişti. Benim söylediklerimin aynını daha kuvvetle belirttiği için, burada kendi yazdığım paragrafı çıkarıp onun şu satırlarını koyuyorum: ‘İstanbul’un zaptından sonra, Rumlar hayli din özgürlüğüne kavuştular. Bu özgürlüğü, hem eğitsel, hem yurtsever amaçlar için kullanma açıkgözlülüğünü gösterdiler. Her Rum Kilisesi bir gizli okul, her papaz bir öğretmen oldu… Herkesin bildiği olay şudur ki, Rum Kilisesi olmasaydı bir Yunan ihtilali ve bir Yunan bağımsızlığı olamazdı. Bu olay bize Rum milletinin neden kiliselerine bu kadar bağlı olduğunun nedenini gösterir. Bu kilise salt bir dinî kurum olmaktan fazla bir şeydir; çünkü o, her zaman Yunan ırkının gelenekleriyle, hayalleriyle ve özdeyişleriyle bir görülmüştür.”


HALET EFENDİ! KİMDİR?

Kahyaların düzeni…
"Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur
Yıkıldı gitti cihandan dayansın ehl-i kubur"


 Bu ünlü anonim beyit; siyasiye, devletliye yönelik bir halet-i ruhiyeyi ifade eder. Osmanlı dün öyle düşünmüş.
Beşir Ayvazoğlu, bu beyitin "Mehmet Said Halet Efendi için söylendiği rivayet edilir" diyor, bir yazısında...
Halet Efendi, önemli bir isimdir, isimden de önemli bir semboludür, hem dünü anlatır hem bugünü.

İlk işi, rikab-ı hümayun kethüdası Mehmet Raşid Efendi'nin yanında mühürdar yamaklığı olmuş. Mühürdar yamaklığından sonra Rumeli Valisi Ebubekir Sami Paşa'nın dairesine girmek istemiş. Ama başarılı olamamış...


İstanbul'a dönmüş. Bir süre sonra Galata Mevlevihanesi Şeyhi Galip Efendi'ye intisap etmiş. Asıl amacı genç şeyhle Sultan III. Selim arasındaki dostluktan faydalanmakmış. Nitekim, Galata Mevlevihanesi'ne devam ederken, keyfine düşkün "büyükler"in "saz ve işret sofralarına katıldığını" vurguluyor, Ayvazoğlu. Ve bunlardan birinin desteğiyle, "haceganlık rütbesine yükseltildiğini ve çok geçmeden 1802'de başmuhasip payesiyle Paris Elçisi" olduğunu söylüyor.


 Paris dönüşünde önce divan-ı hümayun beylikçisi olmuş. Elçiliği sırasında kazandığı devletlerarası politika tecrübesi sayesinde aranan, görüşüne başvurulan bir bürokrat haline gelmiş. İç ve dış politika meselelerinin konuşulup tartışıldığı mahfillerde kısa sürede büyük itibar kazanmış.


Halet Efendi II. Mahmut'un tahta çıkmasından sonra, yeni bir hami edinir: Padişah masrafçısı ve Şehremini, padişahın gizli danışmanlarından İbrahim Rafet Efendi... Rafet Efendi'nin sarayla gizli ve karmaşık ilişkisinde kuryelik yapar. Ve hamisinin etkisiyle yükselir. Önce Rikabı Hümayun Kethudası, ardından Nişancı tayin edilir. Hamisinin ölümüyle onun gizli ve gayriresmi danışmanlık görevini üstlenir. Ve müthiş bir güce ulaşır. Bu gücü korumak için her yola başvuracak ve rakiplerine karşı son derece acımasız davranacaktır.

 Artık o halkın deyişiyle Devlet'in Kahyası'dır.


 Devletle ilgili her şey ondan sorulur ve padişaha ona rağmen bir şey yaptırmak mümkün değildir.

II. Mahmut dönemi reform dönemidir. Sultan, Yeniçeri Ocağı'nı kaldırarak modern bir ordu kurma niyetini Halet Efendi'ye açacak; o da katılıyor gibi görünecektir. Ama, bir reform hareketinin kendi iktidarına son vereceğini ve iktidar oyununda bir anlık gafletin bile kellesine malolacağını çok iyi bilmektedir. Alışılmış nizamın korunması iktidarının devamı için şarttır.


 Bu amaçla, saraydan bilgi almaya yönelik bir hafiye teşkilatı kurar. Ocaktan, devlet kapılarından sarayın en gizli odalarına kadar bütün İstanbul onun casuslarıyla kaynar.


 Cevdet Paşa Tarih'inde yer alan Berberbaşı ile Halet Efendi'nin gizli mektuplarından biri, padişahın bile bu efendiden ne denli çekindiğini ortaya koyar. Mektup Şöyledir: "Şevketlü efendimiz buyururlar ki, Mora denizden korunması için Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'yı donanmayla memur etsek acaba Halet efendi kulumuz münasip görür mü?"

 Halet Efendi kelimenin gerçek anlamıyla o günün "derin devlet"ini temsil etmektedir. Gücünü Yeniçeri Ocağı'ndan almaktadır. Voyvodalık, divan-ı hümayun tercümanlığı gibi bazı önemli memuriyetleri keyfince satmaktadır. Eflak ve Boğdan voyvodalarını haraca kesmektedir.


 Acımasızdır…

Sadrazam Benderli Ali Paşa ile Tepedelenli Ali Paşa onun telkiniyle katledilmiş, Sadrazam Salih Paşa onun yüzünden azledilmiştir. Daha alt seviyelerde, iktidarının önünde duran nice kelle almıştır.


 Devlet içinde devlet, gizli ve gayrimeşru ilişkiler, rant, muktedir olma kavgası…


Dünden bugüne ne, ne kadar değişmiş dersiniz?
İsterseniz son üç dört günün gündemine bakın ve yanıtlayın; Halet Efendiler kimler, sizce? 

 
 

PATRİKHANENİN KİN KAPISI-VİDEO

PATRİKHANENİN KİN KAPISI-VİDEO


http://www.dailymotion.com/video/x916kv_kyn-kapisi_news?fbc=541

PATRİKHANENİN KİN KAPISI NE ZAMAN AÇILACAK?


 
 
PATRİKHANENİN KİN KAPISI NE ZAMAN AÇILACAK?


 

Dinlerde merhamet, affetmek, kin gütmemek esastır fakat insan dinine ancak bir yere kadar sahip çıkabilir, fazlasını yapsa ya melek ya peygamber ya da evliya olurdu zaten. Belki de bir aziz… İşt...e bu sebeple de ister dört halifeyi takip eden halifelerden ister Rum Patrikhanesi’nin patriklerinden, isterse budizme adanmış bir rahipten bahsedelim, kinden de bahsetmemiz mümkündür. Zira yaklaşık iki yüz senedir süregelen kinin başlangıç noktası da bir patriktir.


 Bugün, İstanbul’un Fener mahallesindeki Fener Rum Patrikhanesi’nin orta kapısı bahsettiğim kadar uzun bir süredir “bir Türk-islam büyüğü asılmadıkça açılmamak” şartıyla kapalıdır. Olayın kaynağı ise II.Mahmut döneminde Mora isyanına destek olduğu belirlenen ve bu sebeple orta kapıda asılarak idam edilen Patrik Gregorius’dur. Bu idamın ardından patrikhanenin ileri gelenleri, olayı çarptırmak isteyenlerin gizli olarak lanse ettiği fakat herkes bildiğine göre pek de gizli olmayan, bir toplantıyla toplanarak bir Türkiye İslam büyüğü burada asılmadıkça bu kapının bir daha açılmayacağına karar verir ve bu kapıyı zincirlerler.


 Dinlerde kin olmaması gerekir demiştim, fakat oluyor ve böyle bir karar çıkıyor. Ne var ki Mora Osmanlı’dan ayrıldıktan ve hatta Patrikhane’ye bağlı olan devletler de Osmanlı’dan ayrıldıktan pek sonra bile bu kapı hala açılmış değil. İşte bu noktada ortaya “Böyle kin güdülür mü? Bu adamlar fitnenin fücurun, bizi içten yıkmanın ve ekümenliğin peşindedir, tek dertleri bu aziz vatanı yerle bir etmektir”

Orta kapısı kapanmış olan bu patrikhanenin bulunduğu sokağa bu olayın üzerine idam hükmünü veren Sadrazam Ali Paşa’nın ismi veriliyor! Patrikhane sokağın isminin değiştirilmesini istiyor.Adama sormazlarmı? Peki siz niye kapının açılmasını istemiyorsunuz?

 

BUGÜN DİYARBAKIR'A "KÜRDİSTAN" DERSEN


20 Kasım 2013 Çarşamba

6.GEMİYİ ALDI.


BİR ÖYLE,BİR BÖYLE


Z.İBRAHİMOVİÇ: "BEN TANRIYIM!"

 
 
Z.İBRAHİMOVİÇ: "BEN TANRIYIM!"
 
 
 
 
Portekiz-İsveç maçı öncesi bir muhabirin “Elemeleri kim geçecek?” sorusuna, “Sadece Tanrı bilir” cevabını veren Zlatan İbrahimovic’in, “Tanrı’ya bunu sormak biraz zor olur” karşılığını alması üzerine “Şu an kendisiyle konuşuyorsun” demesi İsveç’te gündem konusu oldu.
 
 
http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/25138401.asp

19 Kasım 2013 Salı

Zaman gazetesi yazarı: Ben laiklikten yanayım



Zaman gazetesi yazarı: Ben laiklikten yanayım


Ahmet Turan Alkan: Laikliğin Türkiye için mutlaka uygulanması gerektiğine inananlardanım; yani ben laiklikten yanayım çünkü Cenabı Hak da öyle isterdi..


 ALLAH'A İFTİRA EDEN BU ŞAKLABANLARDAN UZAK DURUNUZ !

AKP-PKK AİLESİ


TEPKİLER ÇIĞ GİBİ BÜYÜYOR


17 Kasım 2013 Pazar

ERBAKAN HOCA'NIN SÖZLERİ


BÜLENT ARINÇ: "AYASOFYA BİZE BİR ŞEYLER SÖYLÜYOR"



 

BÜLENT ARINÇ: "AYASOFYA BİZE BİR ŞEYLER SÖYLÜYOR"

 
http://www.trthaber.com/haber/gundem/ayasofya-bize-bir-seyler-soyluyor-108663.html

AYASOFYA DİYORKİ: "BENİ CAMİİ OLARAK AÇIN" PEKİ NİYE AÇMIYORSUNUZ?   

12 YILLIK EMEKLERİNİN KARŞILIĞINI BU MUTLU KARE ÇOK GÜZEL AÇIKLIYOR..



12 YILLIK EMEKLERİNİN KARŞILIĞINI BU MUTLU KARE ÇOK GÜZEL AÇIKLIYOR..

PKK'nın AK'LANMASI,

PKK'nın AK'LANMASI,

Bebek katili aponun muhattap alınması, sonra barış elçisi ilan edilmesi, teröristlerin serbest bırakılması,...

PKK'nın habur zaferi
PKK' bayraklarını ve apo posterlerinin özgürce TÜRKİYE topraklarında dalgalanması,
TÜRK bayraklarının yasaklanması,
Şiwan Perver ve Ahmet Kaya gibi Pkklı vatan hayinlerinin DEVLET tarafından kahraman ilan edilmesi,
PKK'lı teröristlere ağlayıp üzülmeleri,
Dağa çıkan teröristleri haklı bulup, ben olsam bende çıkardım demeleri,
Dağdakiler canımız ciğerimiz açıklamları
Dağdakilerin hepsi evladım demeleri,
Akpli milletvekilinin hastanesinden TÜRK bayrağının indirilip PKK bayrağı asılması,
PKK'nın istekleri doğrultusunda durmadan PAKET çıkartmaları,
PKK'nın emirlerini yerine getirmeleri,
PKK'nın mecliste özgürce bölücülük yapmalarına izin vermeleri,
Kürdistanı kendi elleriyle kurmaları ve kıllarını bile kıpırtdatmamaları...
PKK'lı liderlerle samimi pozlar vermeleri,
PKK' lideri barzaniyi AKP kongresine şeref konuğu olarak davet etmeleri..
Say say bitmiyor....Çünkü AMAÇLARI belli.. BÜYÜK İSRAİLİ KURMAK..



Başbakan Erdoğan: "PKK düşman değil, suçlu"


http://www.youtube.com/watch?v=S2wmA0QQH0U


HEPSİ GÜLÜYOR ÇÜNKÜ



12 SENEDİR PKK MUTLU...???
12 SENEDİR ABD MUTLU..???
12 SENEDİR İSRAİL MUTLU..??
12 SENEDİR HAÇLILAR MUTLU..??
12 SENEDİR NATO MUTLU...???
12 SENEDİR AB MUTLU...???
12 SENEDİR DOĞAL OLARAK TAYYİP'TE MUTLU...??

SİYASİ MİZAH-7






KESER DÖNER SAP DÖNER,GÜN GELİR HESAP DÖNER


30 BİN ŞEHİDİMİZE AĞLADIĞINI GÖRMEDİKLERİMİZ


BİR KEREDE ADAM GİBİ ADAMA DOSTUM DE


O FOTOĞRAF VE 4 SORU




ÖZELLEŞTİRME...!




ÖZELLEŞTİRME...!


Son 10 yılda 171 milyar dolarlık bütçe açığı verildi. Özelleştirme adı altında elde avuçta ne varsa satıldı ve elde edilen gelir ise son Boğaz köprüleri ve otoyol satışıyla 41 milyar dolar oldu. Bu Satış, açığın ancak yüzde 23’ünü karşılayabildi.
Son 10 yılda satılan kuruluşlar...



1-TAKSAN
2-GERKONSAN
3-SEKA Afyon işletmesi
4- SEKA Balıkesir işletmesi
5- SEKA Çaycuma işletmesi
6- SEKA Kastamonu işletmesi
7- SEKA Aksu işletmesi
8- SEKA Taşucu Tersane Alanı
9- SEKA ya ait 4 taşınmaz
10- TZD Sakarya işletmesi
11- THY USAŞ
12- TDi Trabzon Limanı
13- TDi Dikili Limanı
14- TDi Kuşadası Limanı
15- Sümer Holdinge Ait Merinos Halı Fabrikası
16- SÜMER HOLDiNGE Ait ERYAĞ
17- SÜMER HOLDiNGE Ait Adıyaman işletmesi
18- SÜMER HOLDiNGe ait 117 adet taşınmaz
19- KBiye ait 103 arsa, 89 lojman
20- EBÜAŞ-MEYBUZ
21- EBÜAŞa ait 54 taşınmaz
22- TEKEL Kaya Tuz
23- TEKELe ait 30 taşınmaz
24- ESGAZ
25- BURSAGAZ
26- ETi BAKIR
27- ETi GÜMÜŞ
28- ETi KROM
29- ETi ELEKTROMETALURJi A.Ş
30- Çayeli Bakır işletmeleri A.Ş
31- KBi Samsun işletmesi
32- KBi 65 adet taşınmaz
33-DiV-HAN A.Ş
34- Amasya Şeker Fabrikası
35- Kütahya Şeker Fabrikası
36- SÜMER HOLDiNGe ait TÜMOSAN
37- SÜMER HOLDiNG Malatya işletmesi
38- SÜMER HOLDiNG Bakırköy işletmesi
39- SÜMER HOLDiNG Diyarbakır işletmesi
40- SÜMER HOLDiNG Çanakkale Deri işletmesi
41- SÜMER HOLDiNGE Ait 108 Adet Taşınmaz
42- SÜMER HOLDiNG Ortadoğu Teknopark A.Ş
43- SEKA Karacasu işletmesi
44- SEKA Ankara Alım Satım Binası Müdürlüğü
45- SEKA Ardanuç işletmesi Varlıkları
46- TÜGSAŞ
47- TÜGSAŞ Gemlik Gübre San. TAŞ
48- TÜGSAŞ-iGSAŞ HiSSELERi % 100
49- TÜGSAŞ Urfa Depoları arazisi
50- TÜGSAsa ait 23 taşınmaz
51- iGSAŞ Kütahya Gübre Varlıkları
52- TEKEL Alkolü içkiler San. A.Ş
53- TEKELe ait 60 adet taşınmaz
54- TEKEL İnegöl Kibrit Fabrikası T.A.Ş
55- TEKEL Gemlik Sun.ip.Mües. T.A.Ş
56- TEKEL Tuzluca Tuzlası
57- TEKEL Sekili Tuzlası
58- EBÜAŞ Samsun Soğuk Hava Deposu
59- EBÜAŞ Manisa Kombinası
60- EBÜAŞ Manisa Arsası
61- EBÜAŞa ait 101 adet Taşınmaz
62- TDi ANKARA FERiBOTU
63- TDi Samsun Feribotu
64- PETKiM 2adet taşınmaz
65- TEDAŞ 1 arsa, 1 adet trafo binası
66- TEDAŞ 1 adet taşınmaz
67- ATAKÖY Turizm A:Ş
68- ATAKÖY Otelcilik A:Ş
69- ATAKÖY Marina Ve Yat işletmesi
70- SÜMER HOLDiNG Beykoz işletmesi
71- SÜMER HOLDiNG istanbul imar LTD.ŞTi
72- SÜMER HOLDiNG 2 adet Taşınmaz
73- TDi Karadeniz Gemisi
74- TEKEL Kristal Tuz Rafinerisi
75- TEKEL Kağızman Tuzlası
76- TEKELe ait 49 adet taşınmaz
77- TÜPRAŞ 2 adet taşınmaz
78- TDi 1 Adet Taşınmaz
79- SEKA 5 Adet taşınmaz
80- KÖY HiZMETLERi GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Tasfiye Edildi),
81- SSK Hastaneleri (Tasfiye Edildi)
82- SSK Eczaneleri (Tasfiye Edildi)
82- SEKA Kocaeli Fabrikası ve arsası
83-Sümer Holding Sarıkamış işletmesi
84-Sümer Holding Sivas Dokuma Fabrikası
85- Sümer Holding Manisa Pam. Men. A:Ş
86- Sümer Holding Makine Ve Teçhizat
87- Sümer Holding 32 Adet Taşınmaz
88- TÜGSAŞ Samsun Gübre Sanayi A.Ş.
89- Tekel 5 Adet Taşınmaz
90- Araç Muayene istasyonları 1. Bölge
91- DSi ERCiYES Sosyal Tesisi
92-Bayındırlık Ve iskan Bakanlığı ERCiYES Sosyal Tesisi
93- Karayolları ERCiYES Sosyal Tesisi
94-TEKEL Sigara Fabrikaları
95-Sümer Holding Bergama Pamuk ipliği Fabrikası
96-TEKEL Sigara Fabrikalarına Ait Taşınmazlar
97-TEKEL Puro Fabrikaları
98-TEKEL Alkol işletmelerine Ait Taşınmazlar
99- Tercan Ayakkabı işletmesi
100-TCDD Mersin Limanı
101-Adapazarı Şeker Fabrikası
102-Ereğli Demir Çelik Fabrikası
103-iskenderun Demir Çelik Fabrikası
104-Ereğli Limanı
105- iskenderun Limanı
106-Yarımca Limanı
107- Yarımca Porselen Fabrikası
108- Romanyadaki Silisli Sac Fabrikası
109- Divriği Demir Madeni
110- Hekimhan Demir Madeni
111- Kırıkkale Çelik Çekme Boru Fabrikası
112- BORÇELiK
113-TÜPRAŞ
114- PETKiM
115- TÜRK TELEKOM
116- KIBRIS TÜRK HAVA YOLLARI
117- TÜGSAŞ Toros Gübre Fabrikası
118- TÜGSAŞ Tekirdağ, Tarsus, Fatsa Depoları
119- Seydişehir Eti Alüminyum A.Ş.
120- OYMAPINAR BARAJI
121- ETi Alüminyuma Ait Madenler
122- Emekli Sandığı Ankara Emek işhanı
123- Emekli Sandığı istanbul Hilton Oteli.
124- İzmir Limanı


Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan (ATO) Başkanı Sinan Aygün serbest bırakılmıştı.

 

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün serbest bırakılmıştı. 14/07/2008

SİNAN AYGÜN'ÜN MASON BELGESİ


İSLAM VE GÜLENİZM


FETHULLAH GÜLEN OKULLARINDA OKUYAN ÖĞRENCİLER


BAŞBAKAN ERDOĞAN,DEVLETE SÖVEN HAKARET EDEN OSMAN BAYDEMİR'LE EL ELE.



BAŞBAKAN ERDOĞAN,DEVLETE SÖVEN HAKARET EDEN PKK'CI DİYARBAKIR BELEDİYE BAŞKANI OSMAN BAYDEMİR'LE EL ELE.

13 Kasım 2013 Çarşamba

CHP'li Dilek Akagün başörtüyü protesto etmek için duran vekil eylemi yaptı.

 


CHP'li Dilek Akagün başörtüyü protesto etmek için duran vekil eylemi yaptı.


 

TBMM Genel Kurulu’na AKP’li kadın milletvekillerinin türbanlı girmesine CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, İran’daki kadınlara ilişkin fotoğrafların yer aldığı “Türkiye İran olmayacak” yazılı bir pankartla saatlerce ayakta durarak tepki gösterdi. CHP’li Akagün’ün duran vekil eylemi yaklaşık 1,5 saat sürdü.

 

TBMM’ye AKP’li kadın milletvekillerinin geçen hafta türbanla girmesinin ardından CHP’li Yılmaz TBMM Genel Kurulu’nda “İran pankartıyla” protesto etti. BDP grup önerisinin görüşmeleri sürerken CHP’li Yılmaz üzerinde geçmiş ve günümüzde İran’daki kadınların durumunu gösteren iki fotoğrafın yer aldığı pankartı astı. Yılmaz’ın üzerine astığı pankartta “Türkiye İran olmayacak” yazısı yer alırken, 1960 tarihli fotoğrafta kadınların erkeklerle dans ettiği görülürken, 2013 tarihli fotoğrafta ise kadınların çarşaflı olması dikkat çekti. Yılmaz üzerindeki pankartla saatlerce ayakta durdu.

 

Yılmaz’ın sessizce ayakta bekleyişi sürerken, TBMM Başkanvekili Ayşe Nur Bahçekapılı “Bu kürsü hepimize açık, herkes bunu kullanabilir. Başka nesneleri kullanarak fikrinizi açıklamak Genel Kurul'un yüceliğine yakışmıyor. Eyleminizi yaptınız, gazeteciler fotoğraf çekti, lütfen Genel Kurul'un yüceliğine uygun hareket ediniz” dedi. Bahçekapılı’nın açıklamasına karşın Akagün hiçbir tepki göstermeden ayakta durmaya devam etti. CHP’li bazı milletvekilleri de Akagün’ün yanına gelerek ona destek olurken, Akagün’ün zaman zaman yorgun nedeniyle Genel Kurul’daki koltuklardan destek aldığı gözlendi. Akagün türbana karşı duran vekil eylemini TBMM oturumlarına verilen arada da devam etti. Duran vekil eyleminin sürdüğü sırada AKP’nin türbanlı kadın milletvekilleri de Akagün’ü izledi. Akagün yaklaşık 1,5 saat sonra üzerinde pankartla Genel Kurul salonundan çıktı.


 

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/6793/Akagun_duran_vekil_eylemi_yapti.html#


Ateşle oynuyorsunuz


 

 
Ateşle oynuyorsunuz



Sağlık Bakanlığı kamuoyundan ve din adamlarından gelen tepkiler üzerine Anne Sütü Bankası ifsad projesini gizli kapaklı sürdürmeye devam ediyor.


 
Son olarak İstanbul’da düzenlenen 2. Avrupa Süt Bankası Kongresi bunun en önemli kanıtı oldu. Gazetecilerin içeriye sokulmadığı kongre ifsad projesini yeniden Türkiye’nin gündemine taşıdı. Kongrenin ardından âlimler nesebimizi tehlikeye sokacak bu projeye karşı bir kez daha seslerini yükseltti.



Kardeş Evliliklerinin Önü Açılır


 
Prof. Dr. Cevat Akşit: “İnancımıza göre bir çocuk iki yaşını doldurmadığı zaman bir kadının sütünü bir yudum bile içerse öz çocuğu gibi olur. Bu sütü memesinden emmesi fark etmez. Sağdılar şişeye çocuk içti fark etmez. Yani, inancımıza göre o kadının diğer çocuklarıyla kardeş olur, birbirleriyle evlenemezler. Süt emmek ya da emzirmek yasak değildir. Kimin sütünü emdi, ne zaman emdi? Hiç karışmayacak şekilde kesin bilinecek şekilde tespit etmek lazım. Ancak bu mümkün değil.”


Kan Tahlilleri Bile Karışıyor


 

İlahiyatçı Mahmut Toptaş: “Bu hususta yapılabilecek sahtekarlıklar konusunda İçişleri Bakanlığı’na bir sorulsa, Sağlık Bakanlığı neler olabileceğini anlar. Hastahanelerde kan tahlilleri bile karışıyor. Süt annelerinin verdiği sütü üzerine yazacağız. Filan annenin nüfus cüzdanıyla beraber. Alanı da yazacağız diyorlar ama hastahaneler de kanserli hastaya temizsin diyor da temiz adama da kanserlisin diyorlar. Sonra ortaya çıkıyor gerçekler. Bu tür mahzurlar ortaya çıkacak.”
Bu Kural, Allah’ın Kuralıdır


İLAHİYATÇI Nureddin Yıldız Hocaefendi: “Kim kimin sütünü emerse, süt emdiği kadının çocuğudur. O kadının o anki kocası onun babası, o kadının çocukları da onun kardeşleridir. İnsan, kendi öz kardeşiyle evlenemezse süt kardeşleriyle de evlenemez. Bu kural, mezheplerden birinin ya da müştehitlerden birinin kuralı değildir. Bu kural, Allah’ın kitabı Kur’an’ın kuralıdır. Resulullah (S.A.V.) Efendimizin kuralıdır. Hiçbir Müslüman, süt bankasına süt veremez. Süt bankasından çocuğuna süt içiremez. Ortada ciddi bir güvensizlik var. Şeriatımızı ilke olarak kabul etmeyen bir sistemin, şeriatımıza dair bir hassasiyeti korumaya söz vermesi yanlış bir şeydir.”


Harama Kapı Açar


 

İlahiyatçı Yrd. Doç. Dr. Ahmet Efe: “Bankalarda toplanan sütlerin kime ait olduğu ve verildiği her ne kadar kayıt altına alınsa da bunun karışmayacağını garanti edemezler. Bu süt merkeziyle harama kapı açılmış olur. Kur’an’da, harama götüren yolların da haram olduğu esası vardır. Mesela içki içmek haramdır. Ama satmak ya da buna aracı olmak da haramdır. Süt merkezi meselesi de böyledir. İleride sütkardeşlerin birbirleriyle evlenmelerine yol açacağı için böyle ‘Süt Merkezi’nin açılması haramdır.” /11

 
Sağlık Bakanlığı tepkilere neden olan ‘Anne Sütü Bankası’ projesinden taviz vermiyor. Bankaların ilkini 8 Mart’ta İzmir’de açmayı planlayan ancak bazı eksiklerden dolayı açılışı tehir eden Bakanlık, projeden vazgeçmiş değil. Sağlık Bakanlığı kamuoyundan ve din adamlarından gelen tepkiler üzerine ‘Anne Sütü Bankası’ ifsad projesini gizli kapaklı sürdürmeye devam ediyor. Son olarak İstanbul’da düzenlenen 2. Avrupa Süt Bankası Kongresi bunun en önemli kanıtı oldu. Gazetecilerin içeriye sokulmadığı kongre ifsad projesini yeniden Türkiye’nin gündemine taşıdı. Kongrenin ardından âlimler nesebimizi tehlikeye sokacak bu projeye karşı bir kez daha seslerini yükseltti.

 

Kardeş Evlilikleri Artar

 

İlahiyatçı Prof. Dr. Cevat Akşit, “İnancımıza göre bir çocuk iki yaşını doldurmadığı zaman bir kadının sütünü bir yudum bile içerse öz çocuğu gibi olur. Bu sütü memesinden emmesi fark etmez. Sağdılar şişeye çocuk içti fark etmez. Bir, iki ay buzdolabına koydular fark etmez. Bir yudum bile içse sütkızı, sütoğlu olur. Yani, inancımıza göre o kadının diğer çocuklarıyla kardeş olur, birbirleriyle evlenemezler. Süt emmek ya da emzirmek yasak değildir. Kimin sütünü emdi, ne zaman emdi? Hiç karışmayacak şekilde kesin bilinecek şekilde tespit etmek lazım. Ancak bu mümkün değil” diyerek ilerleyen süreçlerde yasak evliliklerin yayılabilme tehlikesine dikkat çekti.


Birilerine yaranmaya çalışıyorlar

 

İlahiyatçı Doç. Dr. Nedim Urhan: “Aslı itibariyle Sağlık Bakanlığı ateşle oynuyor. Bu proje Müslümanlarca haram olan bir şeyin helalleştirmeye doğru bir alt yapı çalışmasıdır. Bir çok alim bu projenin doğru olmadığını defalarca vurguladı ve fetvasını da verdi. Buna rağmen bu çalışma da ısrarcı olunuyorsa bunda bir art niyet aranabilir. Bunun doğru bir uygulama olmadığını defalarca söyledik hâlâ ısrarcı olmalarının sebebinin birilerine yaranmak olduğu da görülüyor. Bu uygulama birilerini yakacak. İslami aile yaşantısını kökten sarsacak. Başta da söylediğim gibi Sağlık Bakanı ateşle oynuyor. Bu saçma sapan düşünceden geri dönmesini öneriyorum”

 
İstismara Açık
 

İlahiyatçı-Yazar Mahmut Toptaş: “İslam dininin süt kardeşliğinin ispat zorunluluğu şu çerçevededir. Çevrede onu bizzat görebilen, yaşayabilen, görme imkanı olan insanların şahitlik etmesi gerekmektedir. Mesela Adana’dan iki adam çıkıp gelip de İstanbul’da birilerinin birileriyle süt kardeş olduğunu iddia etse bunların görüşme imkanı olmadığından, şahitlikleri kabul edilmez. Şimdi burada, nüfus müdürlüğü diyecek ki bu bunun süt kardeşi. Nerden biliyor? Bizim oraya kayıtlı. Kaydı senin yapmadığını nerden bilelim. Bu hususta yapılabilecek sahtekarlıklar konusunda İçişleri Bakanlığı’na bir sorulsa, Sağlık Bakanlığı neler olabileceğini anlar. Kan tahlillerinde bile hastahanelerde karışıklık meydan geliyor. Süt annelerinin verdiği sütü üzerine yazacağız. Filan annenin nüfus cüzdanıyla beraber. Alanı da yazacağız diyor da hastaneler de kanserli hastaya temizsin diyor da temiz adama da kanserlisin diyorlar. Sonra ortaya çıkıyor gerçekler. Bu tür mahzurlar ortaya çıkacak. Art niyetli insanlar bu projeyi istismar edebilir.”


 
Bu Kural, Allah’ın Kitabı Kur’an’ın Kuralıdır

 
İlahiyatçı Nureddin Yıldız Hocaefendi de, “Bir insanın başka bir kadının sütünü emmiş olması, kadının rahminden doğmuş gibi olmuş demektir. Kim kimin sütünü emerse, süt emdiği kadının çocuğudur. O kadının o anki kocası onun babası, o kadının çocukları da onun kardeşleridir. İnsan, kendi öz kardeşiyle evlenemezse süt kardeşleriyle de evlenemez. Bu kural, Allah’ın kitabı Kur’an’ın kuralıdır. Resulullah (S.A.V.) Efendimizin kuralıdır” dedi.

Bu Proje Avrupa’nın Projesidir

 
Biz Müslümanlar olarak meleklere, kadere, ahirete, namaza inandığımız gibi, bir kadının sütünü emen iki çocuğun da kardeş olduğuna inanıyoruz. Çocukların emeceği sütü, kadınların önceden göğüslerinden çıkarıp bir yerde muhafaza etmeleri yada günlük olarak bir çocuğa sunmalarını kabul edemeyiz.” diyen Yıldız “Bu, Avrupa’da gelişmiş bir sistem. Avrupa’da emzirmeye üşenen, göğüslerinin bozulmasını istemeyen üşengeç Avrupalı kadınların hastalığıydı bu. Devlet de, doğan çocuğa çare bulmak için Cezayir’den falan gelmiş ikinci sınıf vatandaş olan siyahi kadınların sütlerini önceden toplayıp kendi lort kadınlarının doğurduğu ama emzirmeye üşendikleri çocuklarına hazır süt bulmak için geliştirilmiş bir projedir. Bir çocuk Ayşe isimli bir kadının sütünü emiyorsa bu caiz ise aynı şekilde devlet tarafından organize edilse suç sayılmaz. Ama kimin ne kadar vergi vereceğini bile takip edemeyen bir devletin, kimin sütünü kimin ne kadar içtiğini de kontrol edebileceğine inanamıyoruz. Hiçbir Müslüman, süt bankasına süt veremez. Süt bankasından çocuğuna süt içiremez. Ortada ciddi bir güvensizlik var. Şeriatımızı ilke olarak kabul etmeyen bir sistemin, şeriatımıza dair bir hassasiyeti korumaya söz vermesi yanlış bir şeydir. Bu laikliğin kendisi değil bir defa. Belgelemeyi falan da kabul edemeyiz. Devlet böyle bir banka kurarsa, bu bankanın resmi olmayanını da vatandaş köylerde kurar. Devlet vergisini toplayamıyor. Devlet henüz kimin nerede oturduğunu bilemiyor. Terörü önleyemiyor. Süt terörünü hiç önleyemez.” şeklinde konuştu.

Harama Kapı Açar

 
Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Efe, “İslam’da, kişinin sütkardeşiyle evlenmesi haramdır. Anneleri farklı olan iki çocuk, aynı anneden süt içmeleri halinde sütkardeşi olurlar. Bu emme ister annenin memesinden ister de biberondan olsun fark etmez. Bu konuda aslolan, o annenin sütünden beslenmiş olmaları. Dolayısıyla o annenin sütünden içenler kardeş olmuşlardır ve birbirleriyle evlenmeleri haramdır. Süt merkezlerinde toplanan sütlerin kime ait olduğu ve verildiği her ne kadar kayıt altına alınsa da bunun karışmayacağını garanti edemezler. Bu süt merkeziyle harama kapı açılmış olur. Kur’an’da, harama götüren yolların da haram olduğu esası vardır. Mesela içki içmek haramdır. Ama satmak ya da buna aracı olmak da haramdır. Süt merkezi meselesi de böyledir. İleride sütkardeşlerin birbirleriyle evlenmelerine yol açacağı için böyle ‘Süt Merkezi’nin açılması haramdır.”


Fatih YEDİER