16 Aralık 2012 Pazar

SİZ MÜSLÜMANLARLA DEĞİL



BDP Milletvekili Sırrı Süreya Önder: "Kürtler kardeştir sözünden kusacağım"

BU ÜLKE ER VEYA GEÇ GERÇEK SAHİPLERİNİN



SİVİL DARBECİLERDE YARGILANSIN 394.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI



SİVİL DARBECİLERDE YARGILANSIN 394.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
 
 
Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu bayram olmasına rağmen eylemlerini sürdürdü. 394.Hafta basın açıklaması bayramın 3.günü olan 27 Ekim Cumartesi saat 12.30’da yapıldı. Basın açıklamasını Kocaeli Kartepe İnsan hakları derneği başkan yardımcısı Orhangazi Ergin yaptı. Açkılamanın konusu 28 Şubat sürecinde yönlendirme, yardım ve yataklık yapan sivil unsurların askerler gibi darbecilik suçuyla yargılanmasıydı. Basın açıklamasına destek veren vatandaşlar,” 28 Şubat’ın baş aktörü Demirel ve sivil darbecilerde yargılansın” pankartları açtılar.
KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 8.YIL, 394.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
(((((((((((( EMİR-DER ))))))))))))

(((((((((TÜRKİYE İNSANİ VE İSLAMİ İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI)))))))
KOCAELİ KARTEPE İNSAN HAKLARI DAYANIŞMA DERNEĞİ’nin resmi basın açıklamasıdır.
 
Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes, ey kahpe rüzgâr
artık nereden esersen es.!.
Değerli halkımız ve basın mensupları, yürütülen 28 Şubat soruşturmalarını hep beraber izliyoruz. Temennimiz odur ki, yüz binlerce insanın mağdur olmasına, başörtülü kız çocuklarının eğitim haklarının elinden alınmasına, İmam hatip ve kuran kurslarının kapatılmasına yol açan bu darbenin sorumlularının, en kısa zamanda yargı önünde hesap vermesi ve hak ettikleri cezayı almalarıdır. Fakat bu darbe sürecinin tek suçlusunun ordu içindeki darbe yanlısı askerler olamadığını, asıl önemli kanadın, 28 Şubat darbesinin sivil ayağı ve sivil darbeciler olduğunu herkes biliyor. Askeri suça teşvik eden, yardım eden sivil darbeciler de, darbecilik suçundan yargılanmalıdır.
Darbe süreci, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in bilgisi dahilinde yürütülmüştür. Hazırlanan senaryoya göre, Refahyol hükümetini, görevden alarak, görevi Mesut Yılmaz’a veren Demirel 28 Şubat’ın baş aktörüdür. Darbeci subaylarla iş birliği yaparak Refahyol hükümetinin devrilmesinde en önemli rol ona aittir. 28 Şubat, irticaya karşı çıkma görüntüsü altında Ergenekocu anlayışın, devletin hazinesini soyma operasyonudur. Bu dönemde, yönetim kurullarında emekli askerlerin görev yaptığı, onlarca bankanın içi boşaltılarak, iflas etti görüntüsü verilip, bedeli, devlete, hazineye yüklenip, halkın sırtına 50 milyar dolar fatura yüklenmiştir. Bu banka hırsızlarından bir tanesi de Demirel’in yeğeni Murat Demirel’dir. Batan Bankası Ege Bank’ın zararını devlet ödemiştir. Darbe çetesinden aldığı talimatları “asker böyle istiyor” diyerek yerine getiren, baş aktör Demirel’de, devleti zarara uğratmanın ve darbecilerle iş birliği yapmanın hesabını yargı önünde vermelidir.
1997'nin Şubat'ında, darbecilerin medya ayağını oluşturanlardan, Mehmet Ali Birant “Askerleri medya olarak biz kışkırttık. Kimse bunun aksini söyleyemez. Kim, biz kışkırtmadık derse !, yalan söyler!, Hata yaptık.” İtirafında bulunmuştur. Türk Ceza kanunlarına göre darbe suçtur. Suçlaya yardım etmekte, bu suçun kapsama alanı içindedir.28 Şubat sürecinde Ali Kalkancıları, Fadime Şahinleri, Aczimendileri her akşam televizyonlara ve köşelerine taşıyarak, darbenin alt yapısının oluşmasında yer alan yazarlar ve medya patronları da yargı önünde darbe kışkırtıcılığının, yardım ve yataklık etmenin hesabını vermelidir.
Ayrıca, kanunda tanımlanmış irtica diye bir suç olmamasına rağmen, irticaıyla mücadele etmek için hukuksuz bir şekilde kurulan ve irticacı diye 11 milyon kişiyi fişleyen Batı Çalışma Grubu teşkilat şeması içinde yer alan tüm görev alanlar tespit edilerek, yaptıkları kanunsuz faaliyetlerin hesabını yargı aracılığıyla sorulmalıdır.
28 Şubat sürecinde askerlerin yargı mensuplarına iki kez verdiği brifingler, bu brifinglere katılan yargı mensuplarının askerleri ayakta hararetle alkışlaması 28 Şubat'ın simgelerinden biri haline gelmişti. Ankara Cumhuriyet savcısı Mustafa Bilgili, 28 Şubat'ta Genelkurmay'ın irtica brifingine katılan hakim ve savcılar için başlattığı incelemede, katılımcıların isimlerini istediğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Bu konuyla ilgili hukuki takibat hızla yürütülmelidir. Bu dönemde Genelkurmayın irtica brifingine katılan hukukçuların ne yazık ki, bir kısmı hala görev başındadır. Bu konuda geç kalınmadan, tarafsızlığını yitirmiş ve emret komutanım çekercesine yargının bağımsızlığına gölge düşüren hukukçular görevden alınmalıdır. Hukuku değil de, Genelkurmayın talimatlarını baz almayı, baştan peşinen kabul ederek bu brifinge katılanların, adaletle, hukukla alakaları kalmamıştır.
Askerden talimat alan hukukçular, aldıkları emrin gereğini yerine getirmiş, 28 Şubat dönemine, manşet ve haberleriyle en büyük tepkiyi gösteren Akit gazetesi bu hukukçular eliyle, maddi ve manevi olarak çökertilmeye çalışılmıştır. Gazete binası defalarca kaleşnikoflarla taranmıştır. Saldırının failler meçhul kalırken, saldırılara uğrayan gazete ise, savcı ve polisler tarafından defalarca basılarak çalışanlar taciz edilmiştir. Gazetenin basım ve yayımı askerin yönlendirdiği hukukçular tarafından engellenmeye çalışılmıştır. Akit gazetesi yazarı Asım Yenihaber’in, “Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke” başlıklı yazısı nedeniyle, 312 general tarafından gazeteye 1 trilyon TL'ye yakın, dünya tarihinde rekor olabilecek tazminat davası açılmıştır. Aynı süreçte skandal şekilde bu dava, Akit Gazetesine cezaya hükmedilerek, darbecilerin istediği şekilde bitirilmiştir. 312 general davasını organize eden ve davada müşteki olarak yer alan generallerden bir çoğu Balyoz ve Ergenekon davasında sanık olmuştur.
Salih Mirzabeyoğlu hakkında, hiçbir delil ve tanık olmamasına rağmen, son olarak 2001 yılında sonuçlanan davada idama mahkum edilmiş, Türkiye'de idam uygulaması olmadığı için Mirzabeyoğlu müebbet hapis cezası verilmiştir. Mirzabeyoğlu'nu idama mahkum eden hakim sonradan yaptığı itiraf gibi açıklamada "Kararın adil olduğunu söyleyemem" demiştir. Darbecilerden emir alan hukukçular Abdurrahman Dilipak’ı haksız yere, hayatını alt üst eden tazminat davalarıyla karşı karşıya bırakarak, sadece “hakkımı helal etmiyorum” dediği için evine haciz gelmiştir. Tüm bunlar darbeci askerlerden brifing alan hukukçular marifetiyle olmuştur.28 Şubat süreci siyasi davaları yeni baştan görülmelidir. Ayrıca yargının bağımsızlığını zedeleyecek fiil ve davranışta bulunan hukukçular, adalet önünde bunun hesabını vermeli, görevde olanlar derhal görevden alınarak, 28 Şubatta, bağımsızlığı şüpheli hale gelen yargı aklanmalı ve onuru iade edilmelidir. Bağımsız yargının askerden emir alması kabul edilemez.
Diğer bir konuda, darbelere mesnet olan iç hizmet 35.madde ve darbeye zemin hazırlayacak diğer maddelerdin bir an evvel kaldırılmasıdır. Senelerce, defalarca konuşulmuş olmasına rağmen hala bu maddenin kaldırılmamış olmasını anlayamıyoruz. Bu konun bir sonuca ulaştırılamamış olması halkta, “Hükümet daha ne bekliyor?, birilerinden mi çekiniyor?” yorumlarına yol açmaktadır. Bir ülkede halkın üstünde güç yoktur ve hükmettin tek çekineceği merci halktır. Halkın isteklerini yerine getirebilen kalır, getiremeyen gider. Biz insan hakları savunucuları ve darbe karşıtları olarak, Meclis açılır açılmaz, bu çağdışı maddenin derhal kaldırılmasını bekliyoruz. Halk darbelere mesnet, iç hizmet kanunu konusunda, beyanat değil sonuç istiyor!. Açıklamamıza burada son verirken, Kabei Muazamada, putkıran İbrahim Halilullahın makamında, Arafatta, Minada hac görevlerini yerine getiren ümmeti Muhammede, hacınız mübarek olsun diyor ve tüm İslam ümmetinin kurban bayramını tebrik ediyoruz. Katıldığını için hepinize teşekkür ediyoruz.
 
KOCAELİ KARTEPE İNSAN HAKLARI VE DAYANIŞMA DERNEĞİ ADINA
BAŞKAN YARDIMCISI ORHANGAZİ ERGİN.
 
 
İrtibat tel: 0535 234 44 79
 
 

KİM BU YÜZSÜZLER?


KİM BU YÜZSÜZLER?


İŞLERİ GÜÇLERİ ÜMMETİ BÖLMEK, OSMANLI BAKİYESİ SON TOPRAK PARÇASINI PARAMPARÇA ETMEK OLAN SÖZDE LİBERALLERİN BU YAZILARI DURDUK YERDE YAZDIKLARINI SANMAYIN.

28 ŞUBAT'IN O KARANLIK GÜNLERİNDE

PKK’DA GAY VE LEZBİYEN TABURLARI




PKK’dan ayrılan Ferhat D. isimli eski militan şunları anlatıyor: “Örgütte her türlü cinsel ilişki artık serbest gibi. Eskiden çeşitli cezalara çarptırılıyorlardı ama artık durum değişti. PKK eşcinsellere yönelik açılımlar yapıyor. Zaman zaman yapılan açıklamalarda eşcinsellere destek çıkılıyor. Bu da örgüte eşcinsellerin gelmesini sağladı. Hatta örgüt içinde gay ve lezbiyenlerin oluşmasına olanak sağlandı ve bu insanlar bilerek bir arada tutulmaya başlandı. Ama asıl mesele örgüt artık Avrupa’ya elemanlarını gönderirken ‘eşcinsel olduklarını ve toplumda dışlandıklarını’ söylemelerini istiyor. Hatta bunun için cinsel ilişkiye bile sokuluyor bu kişiler. Çünkü yapılacak kontrollerde bunun görülmesi sağlanıyor. Avrupa’ya rahatlıkla eleman göndermenin yeni adını eşcinsel olarak seçmişler. Erkekler gay, kadınlar ise lezbiyen olarak gönderiliyor.”


Örgütten ayrılan isimlerin verdiği ifadelerde çarpıcı bilgiler bulunuyor. Dağa çıkarılan küçük erkek ve kız çocuklara zorla tecavüz edildiğini anlatan eski PKK mensupları “Şehirlerde beyaz kadın ticaretinden yüzde 15 oranında pay alan KCK aynı zamanda, eşcinsel kavramını da yurtdışına militan taşımada kullanıyor. KCK/PKK milislerini veya militanlarını yurtdışına gönderirken kaçak yollardan onları Yunanistan üzerinden, Avrupa ülkelerine ulaştırıyor” ifadelerini kullanıyor.


KADINLARLA İLİŞKİ YÖNETİCİLERE SERBEST


KCK/PKK, militanları dağda tutmak için her türlü yolu mübah görüyor. Bunların arasına eşcinsel ve çocuk militanlara tecavüzü de ekleyen örgüt, aynı zamanda kuruluş aşamasında koyduğu kuralları da çiğniyor. Çünkü PKK’da cinsel ilişkiye girmek suç sayılıyordu ve cezası ağır. Duygusal ilişkide bulunmak ise cinsel ilişkiden daha tehlikeli bulunuyordu. Son yıllarda cinsel ilişkiye girmenin cezasının azalması örgüt yöneticilerinin de istedikleri kişilerle cinsel münasebette bulunmalarından kaynaklanıyor.
PKK’da yıllarca çeşitli kademelerde yer alan F.T. isimli eski militan, örgüt yöneticilerinden Kadri Çelik, Cemil Bayık ve Fehman Hüseyin başta olmak üzere üst düzey yöneticilerin kadın militanlarla rahat bir şekilde cinsel ilişkiye girdiklerini anlatıyor. F.T, Dr. Bahoz kod adlı Fehman Hüseyin’in örgüt içinde ilişkiye girdiği iki kadın militanın ismini de veriyor. “Fehman, Beritan kod adlı Cihan Asi ve Jiyan kod adlı kadın militan ile cinsel ilişkide bulunuyordu. İki kadın da örgütte tanınan önemli isimler. Cihan Asi 2009’da yakalanıp cezaevine konulurken, Jiyan kod adlı kadın militan ise halen dağ kadrosunda ve Fehman Hüseyin ile ilişkisi devam ediyor.”


Jiyan isimli terörist örgütte aktif görevlerde bulunuyor ve KCK yapılanmasının önemli isimlerinden. Zaman zaman Hakkari ve Şırnak taraflarına geçerek burada küçük kız ve erkek çocukları kandırıp dağa çıkardığı belirtiliyor. F.T, örgütteki eşcinsel ilişkiye dair ise bildiklerini şöyle anlatıyor: “Örgütte erkek erkeğe, kadın kadına cinsel ilişki yaygın. Aynı şekilde yaşı küçük çocuklara da eski militanlar tarafından tecavüz ediliyor. Benim tanık olduğum 30 kadar eşcinsel ilişki olayı var. Aslında cinsel ilişki örgütte yasak ve bazen infazla sonuçlanacak cezaları bile var. Ama bu çoğu zaman uygulanmaz. Sadece tanık olduğum bir olay oldu. O da Yılmaz kod adlı militan ile Mizgin kod adlı iki kişi birbiriyle olan cinsel ilişkisi sonucunda cezaya çarptırılıp infaz edildiler. Çünkü bu olay örgütün en üst düzeyine kadar intikal etmişti. Eşcinsel veya normal ilişkide bulunan örgüt mensuplarına verilen göstermelik cezalar çok önemli değil. Çünkü ceza alan bu kişilerin daha sonra rütbe alıp yönetici konumuna yükseldiklerine şahit oldum.”


EŞCİNSEL TABURLARI


Örgütün eşcinsel ilişkiyi desteklediği de ortaya çıktı. Örgüte katılan Şervanlar adı verilen genç yaştaki militanların bilinçli bir şekilde eşcinsellerin arasına katıldığı belirtiliyor. Örgütün eşcinsellerin bulunduğu önemli iki taburu bulunuyor. Sadece kadınlardan oluşan ve adına Cehennem Bölüğü denilen kamplarda ağırlıklı olarak lezbiyenler bulunuyor. Çiyareş (Karadağ) Taburu’na bağlı Cehennem Bölüğü, adını Cehennem Dağı’ndan alıyor. Buradaki mağaralarda kadınlar yaşıyor. İyi savaşçı olan kadınların bulunduğu bölüğün önemli özelliği olarak lezbiyen ilişkileri gösteriliyor. Gay’lerin bulunduğu kamplar ise tabur seviyesinde. Özellikle Şikefta Birindar (Yaralı Mağara) Taburu gay’lerin olduğu kampların bulunduğu alan olarak ön plana çıkıyor. Aynı şekilde sözde Zap eyaletine bağlı Ertuş Taburu’nda da gay’ler bulunuyor. İki taburda bin kadar militan bulunuyor. Buradaki teröristlerin hepsi gay’lerden oluşmuyor. Ancak yaygın olarak bulundukları belirtiliyor. Örgütte bu tür ilişkilere küçük cezalar dışında bir yaptırım uygulanmıyor.


Yeni Akit

http://www.aktifhaber.com/pkkda-gay-ve-lezbiyen-taburlari-583133h.htm

VE ERGENEKON PKK'YI KURDURUR.

BDP İBNE EVLİLİĞİ

CAMİİLERİ SATAN İSMET İNÖNÜ'NÜN MEZARI



CAMİİLERİ SATAN İSMET İNÖNÜ'NÜN MEZARI


Camileri satıp ahır yapılmasına meyhane yapan ve yapılmasına göz yuman zihniyetin mezarı işte "İsmet İnönü"beyinlerimize ikinci cumhurbaşkanı diye kazınan din düşmanı hayatında hiç bir savaşı kazanmamış zafersiz kahraman hemde başkent ankara'nın göbeğinde mezarı,Altı asır üç kıtada nam salan bir devletin son padişahı Vahdettin'in mezarı ise gurbet ellerde..!


AVRUPA İSTEDİ DİYE AKP AYETİ KALDIRDI.

Bartholomeos: Gülen’le çalışıyoruz!


 
Bartholomeos: Gülen’le çalışıyoruz!
 
ABD’de yayımlanan Chicago Tribune gazetesine konuşan Bartholomeos, liberalleşme için Fettullah Gülen’le beraber çalıştıklarını dile getirdi.


ABD’de yayımlanan Chicago Tribune gazetesine konuşan Fener Rum Patriği Bartholomeos, Türkiye’de son yıllarda Hıristiyanlar adına sevindirici gelişmeler yaşandığını söyledi.

Bartholomeos ekonomik, demokratik liberalleşme için Fethullah Gülen’le beraber çalıştıklarını dile getirdi. Gülen ile diyalog içerisinde bulunduklarını söyleyen Bartholomeos,

“O köprüler inşa ediyor ve din köprüler inşa etmelidir. Bu yüzden diyaloğa ihtiyacımız var. İnsanları bölen dini fanatiklere değil” diye konuştu.

Fener Rum Patriği, “Recep Tayyip Erdoğan sizi endişelendiriyor mu?” sorusunu ise şöyle cevapladı: “Bunlar siyasi sorular fakat değişiklikler son derece pozitif. Yıllar önce, bu değişiklikleri hayal bile edemezdiniz. İnanamazdınız. Başbakan, Hıristiyanlar ve Yahudilerin el konulan varlıklarını iade etme sözü verdi. Uzun yıllardır kapalı olan Heybeliada Ruhban Okulu’nu yeniden açmaya söz verdi. Tabii ki bazı alanlarda endişelerimiz ve yasal sorunlar var. Fakat Ortodoks-İslam diyaloğu son derece pozitif. Hayal ettiğimden daha pozitif.”

CUNTANIN HAREKAT PARTİSİ

Onların değil Silivri’de, sokakta bile yatacak yerleri yok!




Onların değil Silivri’de, sokakta bile yatacak yerleri yok!


Bugünkü 1. sayfamızda yer alan, “Fişleme, El-Ezher’e kadar uzanmış” başlıklı haberi gördünüz mü?..
Haberde de okuyacağınız gibi;
“28 Şubat” sürecinde, darbeciler; “dindar” öğrenci...
leri sadece “Türkiye’de” değil, yurtdışında da rahat bırakmamış...

Onları MİT’e fişlettirmiş!..


Meclis Darbe Komisyonu’na ulaşan belgelere göre, Mısır, Suudi Arabistan, Pakistan, Libya ve İran’daki üniversitelerde öğrenim gören Türk öğrenciler tek tek fişlenmiş...
Komisyona gönderilen MİT Müsteşarlığı’nın 26 Şubat 1997 tarihli yazısında, şu ifadeler dikkat çekiyor:
“El-Ezher Üniversitesi’nin 1996 yılında ilk olarak 150 öğrenci aldığını, halen bu okulda 1100 Türk öğrenci bulunduğunu, bu öğrencilerin 600’ünün Milli Görüşçü, 250-300’ünün Fethullah Gülen Grubu yandaşı olduğu, 25-30 kişi kadar Ülkücü ve 25-30 kadarının da PKK yanlısı Kürdistan İslam Hareketi (KİH) yandaşı olduğu, az sayıda Süleymancı, Nurcu ve Radikal İslamcı öğrenci bulunduğu...”


YA DENKLİK İPTALİ?


Zulüm, sadece “fişleme” ile kalsa yine iyi... Darbeciler, El-Ezher veya Pakistan İslâm Üniversitesi’nde “ilâhiyat” eğitim alan öğrencilerin “diploma denklikleri”ni de iptal etmiş iyi mi?..
Hukuktaki; “Kanunlar, geriye doğru yürütülemez” hükmüne rağmen El-Ezher’den mezun olup bir okula “öğretmen” olarak atananların bile, hem de “7-8 yıllık öğretmenlik”lerine son verildi!..
Gerekçe aynıydı:
“El-Ezher mezunu!”
“Diploma denkliği yok!”
İyi de, be adam;
O öğretmen, ortada henüz 28 Şubat yokken mezun olmuş El-Ezher’den... 1987’de El-Ezher’den mezun olup, “diploma”sını alan ve “öğretmen” olarak atanan adama, 1997’de yani 10 yıl sora diyorsun ki;
“Diplomanı iptal ettim... Dolayısıyla öğretmenliğini de iptal ettim!”
Hani; “Bu yıldan itibaren El-Ezher diplomalarının denkliğini kaldırıyoruz... Tedbirinizi ona göre alın” deseler, yine de anlayışla karşılanırdı...
Ama bunlar;
1996 veya 1997’de aldıkları bu kararları, “10 yıl önce, yani 1986 veya 1987’de alınmış diplomalara” bile uyguladılar.
Anlayacağınız;
Böyle bir kin, böyle bir öfke ve böyle bir gözü dönmüşlük içindeydiler...
15 yıl önce bunlar yaşandı Türkiye’de...
Darbecilerin yaptıkları, tam bir “zorbalık”tı ve “yasal” hiçbir yönü yoktu!..
Evet, yaptıkları;
“Yasadışı zorbalık”tı!..
Kendi keyiflerine göre; asıyorlardı, kesiyorlardı, “zorbalık”larına kılıf uyduruyorlardı.
Öyle ya;
“Kalem ellerinde, silah bellerinde” idi... “Güçlü”ydüler...
Onlardan hesap sorulamazdı... Çünkü, “yasa” da onlardı, “anayasa” da!..


ZORBALIĞA BİRKAÇ ÖRNEK


Buyrun, işte o zorbalığın, işte o keyfiliğin, işte o gözü dönmüşlüğün belgesi...
Tarih 11 Ocak 2001...
O günkü Akit’te yer alan “Akıl almaz ceza” başlıklı haber özetle şöyleydi:
“Eskişehir İmam Hatip Lisesi’nde meslek dersi öğretmenliği, daha sonra Mahmudiye İmam Hatip Lisesi öğretmenliği ve müdür yardımcılığı görevlerinde bulunan Sami Ay, 1992 yılında Kral Abdülaziz Üniversitesi’nden aldığı diplomasının denkliği bozularak, müktesep hakkı elinden alındı. YÖK, daha önce onayladığı diplomayı 8 yıl sonra hukuk dışı bir şekilde geçersiz saydı.
Ay, Eskişehir’de görev yaptığı okulda şimdi idari memurluk, daktiloculuk yapıyor. Görevi süresince ikisi Milli Eğitim Bakanlığı’ndan 8 takdir ve teşekkür belgesi alan Sami Ay’ın, mağduriyetinin giderilmesi amacıyla Danıştay’da açtığı dava sürerken, ücret ve maaşla birlikte yaklaşık 400 milyon lira aylık alan Ay’ın maaşının 160 milyon liraya düşürüldüğü öğrenildi.”
“Zulüm, baskı ve dayatma” ile ilgili tek örnek, elbette bu değil...
Buyrun, 29 Ağustos 1997 tarihli Akit’ten bir haber daha:
“Robert Koleji mezunu olan Kemal Gürüz YÖK Başkanı olduktan sonra bu kurumda tuhaf işler yapılmaya başlandı. Öncelikle ‘Türkçenin bilim dili olamayacağını’ savunan Gürüz, şimdi de El-Ezher’den mezun olup diploma denklikleri tanınan Türk öğrencilerinin diplomalarını iptal ediyor.
El-Ezher’i tanımayan Gürüz, yalnızca atlaslardan isimleri bilinen Cibuti, Guyanya, Fiji, Şeysel, Mozambik, Kirbati, Tongo gibi ülkelerin yanı sıra bilime hiçbir katkıları olmayan ve diktatörlüklerle idare edilen Küba, Şili, Vietnam, Kuzey Kore gibi ülkelerin üniversitelerinde okuyan öğrencilerin diplomalarına denklik onayı veriyor.”


ÜNİVERSİTE MEZUNU ER!


Buyrun, bir haber daha...
Tarih, 14 Eylül 2000...
“Milli Eğitim’deki hukuk dışı uygulamalara bir yenisi eklendi. 3 yıldır DSP idaresinde olan Bakanlık, Yüksek Öğretim Kurulu’nun yurtdışındaki bazı üniversitelerin verdiği önlisans ve lisans diplomalarının denkliğini iptal etmesi üzerine, öğretmen kıyımına başladı. Üstün hizmet ve başarılarından ötürü takdir ve teşekkürle ödüllendirilen, aralarında 17 yıllık eğitimcilerin de bulunduğu 114 öğretmen, bakanlık tarafından bir kalemde görevlerinden alındı ve niteliksiz memur yapıldı.”
Ve son haber:
Ellerinde “yüksek okul” veya “üniversite” diplomaları olduğu halde, yani “yedek subay” olarak askere alınmaları gerektiği halde, birçok insana o dönemde “er” statüsü verilip, “18 ay” askerlik yaptırıldı iyi mi?..


KADROLAŞMANIN ŞAHI


Peki, bitti mi?..
“CHP zihniyeti”nin en önde gelen isimlerinden, dönemin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay, kendisini “kadrolaşmakla” eleştiren partililere; 22 Ağustos 1995’teki CHP İstanbul İl Kongresi’nde şöyle cevap veriyordu:
“Hükümetten 5 bin kişilik kadro çıkarttım. Bu kadroları örgütüme vermeyip de, MHP’ye ve Refah Partisi’ne mi verseydim? Seyfi Oktay ve benim dönemimde 2 bin hakim aldık. Yaptığım suçsa, ben bu suçu işlemeye devam edeceğim. 10 yıldır, 20 yıldır, 30 yıldır iktidardan uzaksınız. Yapılacak en akıllı şey kendi iktidarında örgütleneceksin, kadrolaşacaksın ve bu kadrolar günün birinde gelecek, büyüyecek ve senin yolunu açacak.”
İşte bu Mehmet Moğultay’la ilgili, önceki günkü Bugün gazetesinde, “Yargı böyle kadrolaştı” başlıklı bir haber vardı...
Yine, “Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Raporu”na dayandırılan haberde deniliyordu ki;
“Mehmet Moğultay’ın, İmam Hatip mezunlarını hakim ve savcı yapmamak için sınav iptal ettirdiği ortaya çıktı.”
Moğultay, bununla da yetinmemiş...
Daha sonraki dönemlerde; olur da bir “kaçak”, bir “gözden kaçma” olabilir diye, “sınavı kazanan” İHL mezunlarının “mülâkatlarda elenmesini” sağlamış!..


ANKARA’DA GİZLİ TOPLANTI


Bu “kanunsuzluk”lara imza atanlar, sadece “MEB, MSB, YÖK ve Moğultay”la sınırlı değil...
Komisyon’un raporunda;
1997 yılı sonunda İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne seçilen Kemal Alemdaroğlu’nun uygulamaları da şu ifadelerle yer almış;
“24 Haziran 1998’de Ankara’da yapılan bir toplantıda, Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültelerinin durumu tartışılmıştır. Toplantıda İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu, Başkent Üniversitesi Kurucu Rektörü Mehmet Haberal ve Kocaeli Üniversitesi Rektörü ile Türkiye Barolar Birliği başkanının ortak girişimi olarak ‘Hukuk Fakültelerine Türkçe-Matematik puanı ile öğrenci alınması’ talebi gündeme getirilmiş, dönemin psikolojik savaş şartlarına da uygun düşen bu talep, bir emir gibi telakki edilerek Yükseköğretim Genel Kurulu’nun 30 Temmuz 1998 tarihli toplantısında kabul edilmiştir.
Bu kararla sadece hukuk fakülteleri değil, aynı zamanda ‘kamu yönetimi programlarına’da Türkçe-Matematik puanına göre öğrenci yerleştirilmesine karar verilmiştir.”


28 ŞUBAT’A İDDİANAME


Dikkat ettiyseniz, verdiğim bu örneklere; “Başörtüsü yasağı”nı, “katsayı zulmü”nü, iş adamları ve STK temsilcilerine yönelik “geceyarısı operasyonları”nı, keyfi “gözaltı”ları ve “tutuklama”ları eklemedim...
Ve tabii;
İHL’lerde okuyan öğrencilerin “incecik bilekleri”ne geçirilen “kelepçe”leri, yerlerde sürüklenmelerini, tekme-tokat dövülmelerini de eklemedim...
Ama, bütün bunlar “28 Şubat Süreci”nde yaşandı...
Bu “zorbalık” ve “hukuksuzluk”ları yapanlar şu anda hapisteler...
Öğrendim ki; “28 Şubat İddianamesi” tamamlanmış... Savcı, “64’ü tutuklu 86 sanık” hakkında “ağırlaştırılmış müebbet hapis” talep etmiş...
Bu talebin gazetelerde yer aldığı gün; “İP’in kuyruğu”na takılan CHP’liler Silivri’deydi.. Hem “gövde gösterisi” yaptılar, hem de “terör” estirdiler!..
İşin en komik yanı şuydu:
28 Şubat Süreci’nde, “yargıda kadrolaşma”nın feriştahını yapan, “yargıyı siyasallaştıran” ve bu milletin evlâtlarını “zulüm” altında inleten zihniyet, Silivri’de “yargının siyasallaşması”ndan yakındı, “ETÖ sanıklarına sahip çıktı” iyi mi?..
Bana sorarsanız; millete bu zulümleri reva gören, “sivil-asker bütün ETÖ sanıkları”nın, değil Silivri’de, “sokakta bile yatacak yerleri yok!..”
Söyleyin, var mı?..
Atın bir köprü altına,
Orada yatsınlar!..


Taşımalı Oy Kullanma önerisi


“Taşımalı eğitim” oluyor da, “taşımalı oy kullanma” niye olmasın?.. AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Abdülkerim Gök, seçim güvenliği için “taşımalı oy kullanma sistemi”nin alternatif bir model olarak tartışılmasını istemiş... Gerekçesi de şöyle:
“Taşımalı eğitimde 15-20 köyü merkezi okula getiriyoruz. Taşımalı oy kullanma sisteminde de yakın 20-25 köy ahalisinin; güvenliği sağlanmış ortamda oyunu kullanma iradesine kavuşması sağlanacak. Bugün bir realiteyi konuşuyoruz; Türkiye’de vatandaşın oyunu kullanırken adına ister terör, ister yerel baskı, ister akraba deyin çeşitli nedenlerle oyunu kendi iradesiyle kullanamıyor.
Taşımalı oy kullanma sistemi; vatandaşın oyunu şehir merkezinde kullanması esasına dayanıyor. Merkeze bağlı köylerde il merkezinde, ilçeye bağlı köylerde ise ilçe merkezinde oy kullanabilecek...”
Abdülkerim Gök’ün teklifi, “uçuk” bulunsa da, bir “realite”ye dayanıyor.
Bence, bu teklif tartışılmalı... Kimbilir, belki de “Güneydoğu seçmenini BDP zulmünden kurtarmış” da oluruz!..


Hasan Karakaya / Yeni Akit

HAHAM SALAMON VE MORİSSON SÜLÜMAN

15 Aralık 2012 Cumartesi

Gölge Kılıçdaroğlu


 
Gölge Kılıçdaroğlu
 
Alevi-Sünni gerilimini kaşıyarak başladığı milletvekilliğini, BDP’liler gibi kameralar önünde PKK’lılarla kucaklaşmasa da, kameraların olmadığı yerde uyuyan bir PKK’lının başında sabaha kadar nöbet tutup, dostça vedalaşarak, arkalarından sempatik cümleler kurarak sürdürdü CHP’li Hüseyin Aygün…
Cemevi konusunu adliye koridorlarına taşıması da başından beri sürdürdüğü çizginin devamı olarak görülmeli.
Kemal Kılıçdaroğlu, kendi söyleyemediği ve yapamadıklarını Hüseyin Aygün üzerinden realize etmeye çalışıyor gibi bir görüntü var.
Yoksa BDP dışında hiçbir lider, bu tip bir milletvekiline tahammül göstermez.
Türkiye’nin her yerinde, metropollerden kırsal bölgelere kadar sayısız cemevi tabelalarıyla varlıklarını yıllardır sürdürüyor.
Cemevi üzerinden özgürlük yaygarası koparanlar, memlekette tek bir tekke-zaviye-medrese-dergah tabelasının bulunamamasını, bunların adeta yeraltına mahkum edilmesini, tespit edildikleri yerlerde basılmalarını neyle izah ediyorlar acaba.
Medreseleri irtica ve terör merkezi olarak gören ve yıllardır medreselerle savaşan CHP’nin şimdi çıkıp özgürlükler üzerinden cemevi konusunu yargıya taşıması inandırıcı değil.
Kemal Kılıçdaroğlu bu konuda açık davranmalı. PKK’lılarla yatıp PKK’lılarla kalkan, dostluk kuran, cemevi konusunu tahrik boyutunda tartıştıran Hüseyin Aygün’ü neden koruduğunu izah etmeli. Aygün gibi düşündüğü içinse bunu da açıkça deklare etmeli.
BDP’nin toplumu bölmek istediği kutup belli. Anamuhalefet partisinin görevi başka kutuplar icat etmek olmamalı.
Genç subayların değiştiği memlekette CHP bir türlü değişemiyor.
Başbakan Erdoğan’ın sürekli tek parti döneminden örnekler vermesinin nedeni bu olmalı. CHP değişmiyor çünkü.
Kara Harp Okulları’nda psikiyatri dersleri veren Prof. Abdülkadir Çevik, Ergenekon operasyonlarının ardından genç subayların “Biz nerede hata yaptık?” diyerek kendileriyle yüzleştiklerini ve Genelkurmay Başkanı Özel’i örnek aldıklarını söylemiş.
Kılıçdaroğlu oturup bu değişimi ve yenilenmeyi analiz etmeli.
Dün irtica üzerinden toplumu bölen CHP, bugün başka bir odak üzerinden toplumu bölüp gerilimde tutan bir CHP…
Kenan Çamurcu denen zevat dün twitten “Ergenekon davasında tutuklulukla cezalandırılan sanıklar 13 Aralık’ta serbest bırakılmazsa Tahrir öfkesi buraya da yansır” buyurmuş.
Ergenekon hakkındaki bu sözler Kılıçdaroğlu’nun bakış açısının bire bir aynısı fark ettiniz mi?
Peygamber efendimizin cenazesi ve sahabelere iftiralarıyla gündeme gelen Kenan Çamurcu’nun kimi temsil ettiğini biliyorsunuz sanırım.
Kılıçdaroğlu ve Çamurcu çizgisini ittifak ettiren nokta Türkiye’deki “Sünni damar”a yönelik bir operasyonun sahneye konulmuş olması.
Hüseyin Aygün bu operasyonda tetiğin ucundaki adam.
Geçmişte başka operasyonlar yürütüyorlardı ve kimi zaman tetiğin ucunda, Çevik Bir kimi zaman Veli Küçük oluyordu.
Devir değişti.
Yapılmak istenen ise ortada.
Erdoğan’ın “hak ve özgürlükler” alanındaki samimi çıkışları oyunlarını bir nebze bozmuş olsa da Avrupa’da bir diasporaya dönüşmüş olan yapılanma, Türkiye’de Anamuhalefet partisini “bizden” sıfatlarıyla niteliyor artık.
Maalesef bölgemizde “komşu” dediğimiz bir ülke de bunların değirmenine su taşıyor.
Önümüzdeki günlerin önemli iç sorunu şimdiden pişirilmeye başlandı bile.

Yener Dönmez / Yeni Akit

ASKERİ BOTTA REZALET !!! VATAN BUNLARA MI EMANET?


 
ASKERİ BOTTA REZALET !!! VATAN BUNLARA MI EMANET?
 
Akit’ten bomba haber… Ankara Temsilcisi Yener Dönmez imzalı habere göre, Sahil Güvenlik Komutanlığı subay ve askerleri, Bulgaristan’a gerçekleştirdikleri Liman Ziyareti’nde Bulgar kadın...
larla içkili alem yapmış, geceyi otellerde hayat kadınları ile geçirmiş. Ve daha neler…

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı Sahil Güvenlik Komutanlığı'nın 312 ve 93 numaralı botlarının 07 – 10 Ağustos 2012 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Bulgaristan Liman Ziyareti'nde utanç verici sahneler sergilendiği ortaya çıktı.

BULGARLARA TÜRKİYE'Yİ REZİL ETMİŞLER
Sahil Güvenlik Çanakkale Grup Komutanı Bnb. Serkan Tezel ile Yzb. Murat Sezgin'in komutasında gerçekleşen gezide, askeri bot içerisinde Bulgar kadınlarla içkili alem yapıldığı ardından da Bulgaristan otellerinde hayat kadınları ile cinsel ilişkiye girildiği saptandı.

STAMP İÇİN GİTTİLER BAKIN NELER YAPTILAR
Akit Ankara Temsilcisi Yener Dönmez'in edindiği çok özel bilgilere göre, olay şöyle gelişti: Bulgarlar, bir süredir Türkiye'den Türk Savunma Sanayi'nin bir ürünü olan Stamp Sistemi talep ediyordu. Tanıtım amaçlı Stamp atışları için Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı Sahil Güvenlik Komutanlığı'ndan iki adet bot Bulgaristan'a gönderildi. Ancak rezil gezide bir dizi utanç verici sahneler sergilenirken, Stamp atışları da yapılmadı. Böylelikle belki de Türkiye'nin bu ürünü Bulgaristan'a satması engellenmiş oldu.

SAHİL GÜVENLİK'İN ÖNEMİ
Malum Sahil Güvenlik Komutanlığı, hem Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda hem de uluslararası arenada Türkiye'nin gücünün göstergesi olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyor. Yabancı ülkeler ile yapılan ortak tatbikatlar ve karşılıklı liman ziyaretleri ülkelerin askeri disiplini ve harekat tarzlarını sergileme ve değerlendirme imkanı sunuyor. Bu kapsamda bu tarz faaliyetleri icra eden askeri personelin yalnız kendilerini değil, birliklerini ve en önemlisi Türkiye'yi temsil ettiklerinin farkında olarak davranmaları gerekiyor.

İŞTE O UTANÇ VERİCİ İĞRENÇLİKLER
Bu tür faaliyetlerde herkesin çok daha dikkatli olması gerekirken, 07 – 10 Ağustos 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilen Bulgaristan ziyaretinde bir dizi rezalet yaşandığı ortaya çıktı. Edindiğimiz bilgilere göre, yurt dışı liman ziyareti kapsamında 312 ve 93 numaralı botlar 7-10 Ağustos 2012 tarihleri arasında Bulgaristan'ın Burgaz limanına bir ziyaret gerçekleştirdi. Geziye Sahil Güvenlik Çanakkale Grup Komutanı Bnb. Serkan Tezel, TCSG-93 botuyla katıldı.

KOKTEYL
Gezi başlangıcında Bulgaristan heyeti ve Türk konsolosluğu şerefine bir kokteyl düzenlendi. Sınırsız içkinin bir kısmı Türkiye'den, bir kısmı da Bulgaristan'daki Metro mağazasından alındı. Ödemesi Yzb. Murat Sezgin'in kredi kartı ile yapıldı.

EŞSİZ KOKTEYL'E GİTMEM!
Askeri kaynaklara göre, bu tür ziyaretlerde tüm içerik ve plan her iki ülke yetkilileri tarafından belirlenir. Sonrasında her iki taraf da program içeriği doğrultusunda hareket eder. Ancak bu gezide programda olmamasına rağmen TCSG-93 Komutanı Yzb. Murat Sezgin'in ısrarları üzerine, verilecek olan kokteyl eşli hale dönüştürülmeye çalışıldı. Fakat ne gariptir ki, gemi personeli Bulgaristan'a eşlerini götürmediler. O halde kokteyle Bulgarların eşlerinin davet edilmesinin maksadı neydi? Neyse ki, subaylarımızın tüm ısrarlarına rağmen Bulgarlar kokteyle eşsiz katıldılar.

KOKTEYLE GETİRİLEN 3 KADIN
Ancak Yzb. Murat Sezgin tarafından kokteyle getirilen ve nereden geldiği belli olmayan 3 Bulgar bayan, programa damgasını vurdular. Yüksek rütbeli Bulgar subaylarının garip bakışları arasında Bnb. Serkan Tezel başta olmak üzere, erlerimize kadar birçok personelimiz bu bayanlarla fotoğraf çektirme yarışına giriştiler. Kokteyl gecesi TCSG-93 botunda sınırsız alkol tüketimi yapıldı.

ERLERİN DURUMUNA BAK
Bu sırada çok büyük başka bir skandal daha yaşandı. Ailelerinin vatan savunması için kıtalarına uğurladıkları er ve erbaşlar ellerinde garsoniyer tepsileri ile Sahil Güvenlik Komutanlığı üniformaları altında, Bulgar subaylarına ve Yzb. Murat Sezgin'in gece aşklarına alkol servisi yaptılar, kendileri de bol bol alkol tükettiler.

OTELLERDE HAYAT KADINLARI İLE SABAHLADILAR
Alınan yüksek dozda alkol, şişede durduğu gibi durmadı, gemide ve gemi dışında başka bin bir türlü rezalet yaşandı. Kokteyl boyunca alkol alan personel gece yarısı eğlenmek için kendilerini barlara ve gazinolara attılar. Bulgar bayanlarına taş çıkartırcasına barlarda dans edip eğlenen gemi personelinin bir kısmı gemiye geri dönmedi, gecenin sonunda otellerde hayat kadınlarıyla sabahladılar.

KOMUTANLAR GÖRMEZDEN GELİYOR
Belli bir saatte gemiye dönmeleri gereken personelin bu davranışları en üst rütbeli yetkili Sahil Güvenlik Çanakkale Grup Komutanı Bnb. Serkan Tezel ve TCSG-93 Komutanı Yzb. Murat Sezgin tarafından görmemezlikten gelindi.

Ayrılık zamanında yaşananlar da inanılır gibi değil. Geminin uğurlanması için saat 10:00'da hazır bulunan Bulgar Heyeti, tam 2 saat personelimizin gemiye gelmelerini beklediler. Askeri prosedüre göre, kararlaştırılan kalkış saatinde hiçbir mazerete bakılmaksızın, gerekirse personel limanda bırakılarak hareket edilmesi gerekir. Buna rağmen Bnb. Serkan Tezel'in girişimleri sonucu gemilerimiz limandan 2 saat rötarlı kalktı. Gecikmenin sebebinin alış veriş yapan askerlerimiz olduğu anlaşıldı.

BİNBAŞI'NIN UTANMAZLIĞI
Bütün bu rezilliklerden birinci derece sorumlu olan Bnb. Serkan Tezel'in, bırakın rahatsızlık duymayı, dönüşte herkese ballandırarak gemiye getirilen 3 bayanı nasıl otele götürdüğünü, bu konularda ne kadar kabiliyetli olduğunu, bu ziyaretin çok faydalı ve verimli bir şekilde tamamlandığını anlattığı öğrenildi.
Yener Dönmez / Akit Gazetesi - ÖZEL HABER
Haberin Tüm Fotoğrafları:
 

PKK'YA İSRAİL DESTEĞİ

CEPHEYE O NAMUSSUZLARI SÜRÜN



28 Şubat döneminin Genelkurmay Harekat Dairesi Başkanı Çetin Doğan ve Tuğgeneral Volkan Kaplama'nın alevi komutanların katıldığı gizli toplantıda yaptıkları konuşmalar, orduda nasıl bir mezhepçi kamplaşmaya gidildiğini gözler önüne seriyor.

SUUDİ PRENSİ VE FİLİSTİN LİDERİ



Üst fotoğraftaki Suudi prens Batı alemi ve İsrail için ideal bir müslüman(!)

Alt fotoğrafta Filistinli direnişçi kardeşimiz ise Batı alemi ve İsrail için terörist bir Müslüman..(!)yolcu.

YAHUDİLER NEDEN BORU ÇALARLAR?



Yahudiler,sinagoga(havraya)çağırırken,kutlamalarda,bayramlarında ve ölülerinin arkasından yani cenazelerde boru çalarlar.

İŞTE KÜRT BİLİNEN ÜNLÜ ERMENİLER..!



İŞTE KÜRT BİLİNEN ÜNLÜ ERMENİLER..!



PKK 35 bin kişinin kanını ellerinde taşıyan PKK lideri Artin Agopyan (APO) Ermenidir.


“Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık, Ermeni’dir. Nenesinin Ermeni olduğunu kendisi açıklamıştır.


...

Bölücü Kürt partisi milletvekili Sırrı Sakık Ermeni’dir.


Bölücü Kürt partisi sözde “eş başkanı” Emine Ayna, katıksız bir Ermeni’dir.



PKK’nın önderlik ettiği, şimdi pek adı duyulmayan “sürgünde Kürdistan hükümeti” delegesi, 1959-Silvan doğumlu Semra Bakır, Ermeni’dir. Semra’nın kardeşi Orhan Bakır’ın asıl adı Armenak’tır. Ermeni terör örgütü TİKKO mensubu idi, Örgütün merkez komitesine kadar yükselen Orhan Bakır, güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada öldürülmüştür.



1977-Silvan doğumlu Bülent Bakır Ermeni’dir.



“Sürgündeki hükümet” delegesi Meryem Tabaş Ermeni’dir. Dedesi Hokar, nenesi Haykanuş’tur.



“Zazan Bertin” kod adlı 1980-Silvan doğumlu Ruşen Tapancı Ermeni’dir. Dedesinin adı Ohannis’tir. “Mavi Çarşı”nın yakılması eylemine katılmıştır.



1975 doğumlu Yusuf Cihangir Ermeni’dir. Dedesinin adı Vartan’dır.
1965-Karakaçan doğumlu Adnan Dizin Ermeni’dir. Dedesinin adı Kirkor’dur.



1970-Siirt doğumlu Nihat Türksoy, hiç de TÜRK soylu değildir, Ermeni’ dir. Dedesinin adı Serkis, nenesinin adı Zerdo’dur.



1977-Bozova doğumlu Mehmet Güzel Ermeni’dir. Dedesinin adı Mıgırdıç, nenesinin adı İlsevik’tir.



“Cihan” kod adlı, 1974-Pertek doğumlu Akif Yadigâroğulları Ermeni’dir. Büyük dedesi Apkar, nenesi Maryam’dır.



1973-Ömerli doğumlu Metin Gümüş Ermeni’dir. Büyük dedesi Artin, ninesi Dihram’dır.



1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni’dir. Bu hıristiyan herif, “HADEP İmamlar Birliği” üyesi olmuştur!..



1978-Silvan doğumlu Sidar Şimşek Ermeni’dir. DEHAP ilçe teşkilatında görev yapmıştır. Büyük dedesi Bedros, nenesi Luşin’dir.



1977-Diyarbakır doğumlu Mehmet Sami Geniş Ermeni’dir.
Uyuşturucu madde kaçakçısıdır. Yakalanıp, 11.12.2002 tarihindeİstanbul; 6.DGM mahkemesinde CK/405 ve CK/403: Uyuşturucu madde ticaretinden yargılanarak 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. Büyük dedesi Serkis, nenesi Şuşi’dir.



1975-Afşin doğumlu Özgür Erbil Ermeni’dir. Sahte belgeler ile yurtdışına çıkmıştır. Almanya’da, uyuşturucu tâciridir. Büyük dedesi Akup (agop), nenesi Lüsye’dir.



1977-Silvan doğumlu Orhan Olsen Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı İliyo, nenesinin adı Mari’dir. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.



1968-Muş doğumlu Kutbettin Akşula Ermeni’dir. 1992 yılında Muş ilinde PKK terör örgütüne maddî yönden destek sağlamak amacıyla silah kaçakçılığı yapmaktan tutuklanmıştır Büyük dedesi Vartan, nenesi Zelha’dır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.



1979-Yurtbeyi doğumlu Barış Başak Ermeni’dir. Büyük nenesinin adı Kotine’dir. DTP kurucu üyesidir.



1953-İdil doğumlu Abdülaziz Özdemir Ermeni’dir. Dedesi Yusuf, ninesi Kazo’dur. 21.2.1991 günkü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.
1972-Siverek doğumlu Levent Kayadağ Ermeni’dir. Dedesi Migdat, ninesi Havuş adındadır. 16.10.1993 günü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.



1954-Beştüşşebap doğumlu Mehmet Öztunç Ermeni’dir. Dedesinin adı Musa, nenesinin adı Miran’dır. PKK’ya yardım ve yataklıktan tutuklanmış, daha sonra HADEP Antalya İl Kurulu’na seçilmiştir.



1977-Karayazı doğumlu İdris Sefil Ermeni’dir. Terörden hapis yatmış, sonra bir ara Konya HADEP Gençlik Komitesi üyeliği yapmıştır.Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.



İdris’in akrabası Ersin Sefil de Ermeni’dir. Kuzey ırak’ta çatışmada öldürülmüştür.



1974-Hazro doğumlu Haci İçer’in hacılıkla hocalıkla alâkası yoktur, Ermeni’dir. Dedesi Ali, nenesi Gule’dir. HADEP Hazro İlçe Yönetim Kurulu üyesi idi. O da sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.



1973-Yaylayanı doğumlu Dilâver Öncü Ermeni’dir. HADEP Konak Şubesi Yönetim Kurulu üyesi idi. Izmir’de misyonerlik faaliyetinde bulunmuş, kilisede vaaz vererek hıristiyanlık propogandası yapmıştır.



1965-Firke doğumlu Edip Yıldız Ermeni’dir. Büyük dedesi Gaço, nenesi Rihan’dır. HADEP Parti Meclisi üyesi idi. PKK’lı suçluların avukatlığını yapmaktadır. Nevşehir E tipi cezaevinde yatan PKK terör örgütü mensubu Nimet Can’ın avukatlığını yapmıştır


.
1964-Benek doğumlu Haşim Benek Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı Şiho, nenesinin adı Kitro’dur. 16.03.1985 günü Şırnak ilçesi Dereler Köyü civarında, Eşek Mağaraları mevkiinde güvenlik kuvvetleri ile teröristler arasında çıkan çatışmada sağ olarak ele geçirilmiş ve Diyarbakır mahkemesinde CK/ 1 68 : yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmıştır. Hapis yatmış, sonra DEP Antalya-Muratpaşa Belediye Encümeni adayı olmuştur.



1954-Kamberşeyh doğumlu Mahmut Hakkı Eşiyok Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı Hokar, nenesinin adı Haykanuş’tur. HADEP İstanbul il teşkilatı sekreterliği yapmıştır.



1959-Urfa doğumlu İzzettin Kalaycı Ermeni’dir. 11.7.1986 tarihinde Diyarbakır 1. As. mahkemesinde CK/168 : Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmış 8 yıl 8 ay hapis yatmış, sonra Şanlıurfa HADEP il teşkilatında görev almıştır. 23.06. 1 996 tarihinde Ankara’daki HADEP 2. olağan kongresinde Türk bayrağının indirilerek PKK bayrağı asılması olayına karışmıştır.



1948-Kölük doğumlu Mehmet Cantekin Ermeni’dir. Büyük dedesi Bedros, nenesi Meryem’dir. Diyarbakır merkez Kayapınar Belediye başkanlığı yapan Mehmet Cantekin, 1 995 tarihli milletvekili seçimlerinde Diyarbakır HADEP Milletvekili adayı olmuştur. Mehmet Cantekin Kulp Karpuzlu da köy koruyucularını yönlendirerek terör örgütü PKK’ya lojistik destek sağlamaktadır. 2003 yılında PKK’nın 1978′de kurulduğu Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde DEHAP ve Göç-Der yöneticileri ile birlikte ‘barış ağacı’ adı altında ağaç dikmek töreni düzenlemiştir. Törende bölücü başı Öcalan’ı övücü sloganlar atılmıştır.



1953-Siirt doğumlu Maruf Altın Ermeni’dir. Büyük dedesi Ohanis, ninesi Pori’dir. Ama babasının dönme adı Hüseyin, anasının dönme adı Nafiye’dir. Böylece pek çok kişinin yaptığı gibi Ermeni olduklarını gizlemişlerdir. DEP İzmir-Konak ilçe teşkilatı üyesi idi. 23 Eylül 1998 tarihinde TCK 1 68 : Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 1 2 yıl 6 ay ağır hapis cezasına mahkûm olmuştur.



1973-Urfa doğumlu Mehmet Sait Yalçın Ermeni’dir. Dedesi Girbuş, ninesi Varti’dir. Ancak babasının dönme adı Mehmet Kerim, anasının dönme adı Mevlude’dir. 1997′deki Bodrum bombalı saldırısının sorumlusudur. Müebbet hapse mahkûm olmuştur.



1975-Hazro doğumlu Zanamazak Yezidî’dir.



1973-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Şaşmaz Yezidî’dir.



1971-Nusaybin doğumlu Abdullah Şaşmaz, kendini hiç de ALLAH’ın kulu saymaz, Yezidî’dir.



1975-Hazro doğumlu Nevzat Tedik Yezidî’dir. Halit-Revzete’ den olma Nevzat Tedik’in nenesi Hüsna Tedik Diyarbakır il teşkilatı HADEP üyesi de olan PKK’nın gençlik örgütlenmesi içinde yer alan Nevzat Tedik, 11 Ekim 2001 tarihinde TCK 1 68: Yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır.



PKK’nın Avrupa’daki kasası Nuriye Kesbir Yezidî’dir. Aynı zamanda Kongra-Gel PKK’nın cephe örgütü Avrupa Kürt Demokratik Toplum Koordinasyonu (CDK) sözde meclis üyesidir. Eylül 200 1 ‘de Hollanda’ya yasadışı yollardan girmek isterken yakalanmıştır.



1980-Midyat doğumlu Şevkiye Atalan Yezidî’dir.



1966-Midyat doğumlu Fahrettin Şahin Yezidî’dir.



Adana’da yakalanan PKK’lı canlı bomba Hatice Arat Yezidî’dir. Dedesi Hasso, nenesi Meryem de Yezidî’dir.


1955-Beşin doğumlu Osman Ergin Yezidî’dir. DTP Merkez Yönetim Kurulu üyesidir.



Batılılar’ın aleyhimize kullanmak için sözüm ona “Türkler” arasından seçtirdiği, Avrupa Parlamentosu üyesi Feleknaz Uca, Yezidî’dir.
Feleknaz’ın babası Abdullah Uca, “Yezidî Kürdistan Birliği” başkanıdır, Elbette o da Yezidî’dir. Televizyonlarda boy gösteren Metin Uca nedir, size kalmış… Çünkü bu bölücü-militanların yumuşak uzantısı tüm medya, bürokrasi, parlamento ve hatta asker içindedir.



1971 -Midyat doğumlu Seyithan Alpar Süryânî’dir, yani SEYYİT Peygamber torunu) falan değil, düpedüz Hıristiyan’dır.


1976-Midyat doğumlu Metin Kesenci Süryânî’dir. “Beth Nehrin” adlı Süryânî ve Asurî örgütünün kurucusudur.


1975-Midyat doğumlu Adnan Kesenci Süryânî’dir.



1983-Nusaybin doğumlu Bilal Yürek Süryânî’dir.



1980-Pervari doğumlu Salih Boğdu Süryânî’dir.



1937-Ceylanpınar doğumlu Şemsi Emen Süryânî’dir. HADEP üyesi idi.



1969-Kurtalan doğumlu İhsan Kaya Süryânî’dir. Romanya’da PKK insan, silah, ve uyuşturucu kaçakçılığı yapmaktayken sahte pasaport ve kimlikle yakalanmıştır. Büyük dedesi Görgis, nenesi Şemuni’dir.



1962-Siirt doğumlu Basri Kaysi Süryânî’dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni’dir. İHD Siirt Şubesi üyesi, ve DEHAP Siirt il teşkilatı delegesi idi.



1980-Siirt doğumlu Ayhan Kaysi Süryâni’dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni’dir. Pek çok olaya karışmış, 1997′de teslim olmuştur.
Itirafçı olmuş, 1999′da tahliye edilmiştir.



1952-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Kanşiray Süryânî’dir. Büyük dedesi Zeytun, ninesi Meryem’dir. İzmir Köy Hizmetleri soygununa katılmıştır. 16.7.1990 günü Bornova Tarım ve Orman Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü Personeli maaşlarının silah zoruyla gasp edilmesi olayında tutuklanmıştır. Hapis yatmış, sonra HADEP Gaziemir İlçesi Yönetim Kurulu üyesi olmuştur.



1968-Derik doğumlu Fethi Oktay Süryânî’dir. Dedesi Turnas, nenesi Mennuş’tur. 1 997′de yakalanmış, müebbed hapse mahkûm olmuştur.



1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni’dir. Büyük dedesi Kinkos, ninesi Nazlı’dır. Ikisi de Ermeni idi.



Hala bu Ermenilerin peşinden giden Kürtlere şaşarım.....



Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU

MASON PRAMİDİ NEDİR?



GİZLİ DÜNYA DEVLETİ 


MASON PRAMİDİ NEDİR?


Amerikan Doları Üzerindeki Pramidin 13 Kademesinin Herbirinin Manası Nedir..?..

Bu işaret İlluminatların kurduğu 1 Mayıs 1776 yılında sembol olarak alınmıştı. Bu tarihe atıfta bulunmak için bu pramidin en alt katının üstünde MDCCLXXVI tarihi bulunuyordu. Bu bilmeyenlerin zannettikleri gibi bağımsızlığın tarihini simgelemez. 1782 yılında Vilhelmsbader kongresinde masonların Illuminatlarla birleşmesinden sonra bu tarih Masonlar içinde önem kazanmıştır.

Amerikan Dolarının üzerindeki pramidin hemen üzerinde "Annuit Coeptis" yazar. (Resmin sol üst köşesinde)
Manası: Bu bizim planımız/meselemiz başarıyla tamamlanmıştır, anlamındadır....

●●●

"Siyasette hiçbir şey tesadüfi değildir. Eğer bir şeyler oluyorsa, bunun daha önce bu şekilde planlandığından emin olabilirsiniz"



Franklin Delano Roosevelt
(Birleşik Devletler 32. Başkanı / 1945-1982)


KAMER GENÇ: "BİZİM KABEMİZ ANITKABİR..



ADD TOPLANTISINDA KONUŞAN KAMER GENÇ: "BİZİM KABEMİZ ANITKABİR..BİZİM İÇİN DÜNYADAKİ EN KUTSAL YER" DEDİ !!!

MÜSLÜMAN OLAN BU ZİHNİYETİ NASIL BENİMSER!?

CHP-BDP İTTİFAKI